19 Mayıs 2010 Çarşamba

Söz Market



tuzaktan kumanda
Ahmet Çakar, yıldızını parlattığı Telegol’e dönüş yaptı...
Hem de ne dönüş!...
Konu Raul’dür ve Çakar “Yemişim Raul’ü kardeşim” der;
“-Bana göre Raul futbolcu filan değil...”
...
Ben baktım hakikaten bu Raul denen adam ne iş yapar diye...
“Başarı Şeceresi” şöyle çıktı;
-Şampiyonlar Ligi’nde toplam 64 gol,
-Avrupa kupalarında toplam 66 gol,
-La Liga’da 6 şampiyonluk,
-4 İspanya Süper Kupası,
-3 Şampiyonlar Ligi, 2 Kıtalararası Kupa, 1 UEFA Süper Kupası,
-İspanya Ligi’nde 5 kez “Yılın Oyuncusu”,
-Avrupa’da 3 kez “Yılın Forveti” ödülü,
-2 kez Şampiyonlar Ligi gol krallığı...
Ve hikâyesi buraya sığmayacak “genç oyunculuk” ödülleri...
Programda bir Turgay Abi yok ki Çakar’a ve doğum ekibine cevabını versin...

ayak üstü
“Ben kabile reisi değilim” cümlesiyle başlayan büyük hareketi bütün çevreler olumlu karşıladı...
Bizdeki bazı çevreler dışında bütün çevreler...
Protesto neyi içerirse içersin, Filistin’deki mâsum insanların sesi olmuş, amacına ulaşmıştır...
Şimdi bir şeyler yapan biziz, seyirci kalan başkaları...
“Oturan Boğa” değiliz en azından...

Te­mel’in ye­ri
Temel, askerliğini paraşütçü olarak yapıyormuş...
Kendisi gibi paraşütçü olan arkadaşı Dursun’la hangisinin daha iyi paraşütçü olduğu konusunda bir iddiaya tutuşurlar.
İddialarını yerde çözemeyeceklerini anlayınca da bir atlayış yapıp performanslarını kıyaslamaya karar vermişler...
Uçağa binmişler ve iyice yükseğe çıkmışlar...
İlk önce Temel uçaktan atlamış, paraşütünün ipini çekmiş ve açılan paraşüt ile yavaş yavaş aşağı doğru süzülmeye başlamış...
Arkasından Dursun da atlamış... Ancak paraşüt açılmamış... Emniyet tokasını çekmiş, yine olmamış...
Dursun bir yandan paraşütü açmaya çalışıyor, bir yandan da hızla yere yaklaşıyormuş...
Bu arada Temel hızla Dursun’un yanından geçmiş;
“-Demek yarış istiyorsun ha...”

Söz der ki;
“-”-İlk buluşmada işlerin iyi gidip gitmediğini anlamak için; ayrılırken yüzüne bakmayın, adımlarına bakın...”
(...’Bu kadarına da pes doğrusu’ dedirtecek müthiş S.Ö:Z.leri)

bizimkiler...
Zeynep Abla’nın ablası annesini ilk defa göz doktoruna götürmüş...
Doktor gözlük yazmış, onlar da almak için gözlükçüye gitmişler...
Gözlükçü önce beğenmeleri için bir çerçeve vermiş.
Kadıncağız özenle çerçeveyi takmış, çantasından bir kağıt çıkarmış, okumaya çalışmış;
“-Kızım bu gözlüğün bana bir faydası yok... Yazılar gene aynı...”
Orada bulunanların gülme krizi bitince refakatçisi açıklamış;
“-Anne bu sadece çerçeve, beğenince camları sonra takılacak...”

hayata dair...
Zenginlik bize ne iyilik eder, ne de kötülük:
Her ikisi için de malzeme verir bize...
Ondan daha güçlü olan ruhumuz malzemeyi dilediği gibi evirir, çevirir ve kullanır; mutlu ya da mutsuz oluşunun tek sebebi ve sorumlusu kendisidir...
...
Dış varlığımız tadını ve rengini iç varlığımızdan alır; nasıl ki giysilerimiz bizi kendi sıcaklıklarıyla değil bizim sıcaklığımızla ısıtırlar:
Onu koruyup beslemektir yalnız görevleri...
Onları soğuk bir bedene giydirirseniz, soğukluğu korur ve beslerler:
Kar ve buz öyle saklanır...
...
Hiçbir şey kendiliğinden ne o kadar üzücüdür, ne de zor...
Bizim gevşekliğimiz, güçsüzlüğümüzdür ona bu niteliği veren...
Büyük ve yüksek şeyleri görebilmek için onlara göre bir ruhumuz olması gerekir; yoksa kendi çamurumuzu görürüz onlarda...
Doğru bir kürek suda eğri görünür.
Önemli olan bir şeyin görülmesi değildir yalnız, nasıl görüldüğü de önemlidir...
(...Montaigne)

iğ­ne­lik...

TÜRK FİLİSTİN

Çok değil daha dündü,
Bayrağım Filistin’de...
Hayat bayram düğündü,
Osmanlı gölgesinde!

Filistin ülkümüzdür,
Bizim yıkılan hâne...
Tapulu mülkümüzdür,
Memâlik-i şâhâne!

Ne söylesem sana az;
Ey İsrail sen kimsin...
Et tırnaktan ayrılmaz,
Filistin Türk Filistin!

(...Sefa Koyuncu)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Komedi