söz der ki
“-Sevmek, birini kazanmak değil, bir başkasında kendini bulmaktır...”
(...Buna benzer şeyler çok ettiği müthiş S.Ö.Z.leri)
tuzaktan kumanda
(...CNN-TURK Nası Yani?)
BEYAZIT ÖZTÜRK: Ne yiyerek bu kadar formda kalabiliyorsun?...
EBRU ŞALLI: Genelde haftanın iki günü yeşil mercimek yiyoruz...
BEYAZIT ÖZTÜRK: O kadar para kazan, yine yeşil mercimek ye, yine yeşil mercimek ye arkadaş ya! Bu hayat böyle mi ya!...
bir film diyaloğu!
“-Aşkı güzel bir an olarak da düşünebilirsin... Başlangıcı ve sonu içinde barındırır... İşte bu yüzden bir yere varma amacı yoktur...”
(...Kolera Günlerinde Aşk filminden)
hayata dair
Vicdan kendi kendimizi suçlayabilme, sorgulayabilme ve gerektiğinde kendimize savaş açıp, şahitlik edip, ceza verebilme üstünlüğüdür...
Bedene ve akla ne denli muhtaçsak, iç dünyamız ve huzurumuz için vicdana da o denli ihtiyacımız vardır... Aslında tüm bunlar biraz bilgi, biraz sorumluluk ve biraz da deneyimle birleştirilirse kusursuz sonuçların alınması her zaman mümkündür...
Vicdan, insanı hep doğruya ve güzele götüren acımasız bir yönetici ve yönlendiricidir...
Öyle ya da böyle, her gün gelişmekte olan sezgi ve duygularımızın etkisi altında daha anlaşılır ve berrak duruma gelen güncel olayların rengi ve tadı, vicdanımızı biraz daha geliştirir. Vicdan kendisine karşı dürüst olan insanın tek efendisidir...
(...H.Benazus)
bizimkiler
EMİN: Arkadaşlar İvedik-2 kimsede var mı?...
SERDAR: Türkçe dublaj mı?...
...
SIRRI: Bizim Ahmet Abi’nin de üç tane ikizi olmuş...
CÜNEYT ABİ: Üçüz olur onlar üçüz...
FATİH: Üç tane ikiz işte...
...
NECMETTİN: Eski arşivde vardır Cem Karaca’nın resimleri...
TALİP: Onlar çok eski, bana fotoğrafları lazım...
temel’in yeri
İstanbul’a yeni göçen Temel, karısı Fadime‘yi de almış, sinemaya gitmiş...
Kuyrukta beklerken insanlar;
“-Romeo ve Jüliet’e 2 bilet...”
“-Kerem ile Aslı’ya 2 bilet...” deyince,
Temel de parayı uzatmış;
“-Temel ile Fadime’ye 2 bilet...”
kadınlar & erkekler
“-Evlilik... Orta Doğu gibi... Gerçek çözümü yok...”
(...Shirley Valentine’den)
***
“-Ben gerçek bir evlilik istiyorum. Sorumlulukların paylaşıldığı, sevgi ve saygı üzerine dayalı bir evlilik. Hayat, daha azına katlanılamayacak kadar kısa...”
(..Radio Days’ten)
...
“İşim konusunda, eşimden tam destek görüyorum... Çalışırken, beni rahat bırakıyor...”
(...Altın Kar Dosyası’ndan)
***
“-Ev işlerinden nefret ediyorum... Yatağı yap, bulaşığı yıka... Altı ay sonra, bunları yeniden yap...”
(...Joan Rivers’tan)
Logo
Abdüllatif Şener’in kurduğu Türkiye Partisi’nin logosunun AK Parti’ye ait olduğu iddia edilerek dava açılıyormuş. Adamcağız giderken logoyu da götürmüş olmasın?!..
iğnelik
O SEN MİSİN?
Yalpalayan dünyanın,
Yalnız orta yerinde...
Siyah beyaz rüyanın,
Ağır atmosferinde!
Beyninde yankılanan,
Sessiz çığlık mı sesin...
Bu talan yalan falan,
Filan içinde nesin!
Dünyaya kafa yoran,
Zihni tost eden misin...
Kavşakta adres soran,
Aziz dost o sen misin!..
(...Sefa Koyuncu)
29 Mayıs 2010 Cumartesi
Söz Market
Söz Market
söz der ki
“-Kendine en çok zarar veren insanlar, kendine yeteceğini zanneden insanlardır...”
(...Yalnızlığı bitiren müthiş S.Ö.Z.leri)
aklından bile geçirme!
“Eski bir kalleşliktir, bu. Yüz elli senelik. Muallimden dinlemiştim:
Amerika’da ağalar, iç savaş çıkarmışlar ilkin. Kuzey’e de, Güney’e de mayın döşemişler.
Bunu birbirinden bilen gavurun oğlu, sarılmış silaha, kırmış birbirini. Savaş biter bitmez, çıkarmışlar döşedikleri yerden. İyilik olsun diye değil. Aynı bölgede petrol aramakmış maksat. Giden gitmiş. Olan, Kızılderili’ye, Aztek’e, Maya’ya, Meksikalıya; Afrikalıya olmuş.
Sonra tadını almışlar bu işin. Nerede emperyalizme bir direniş var, tampon bölgeler kurmuşlar. El altından kaydı kuyudatı değiştirmişler. Kendi tarlasında, ‘maraba’ olmuş yerli halk. Altın arayacağız, kapat... Baraj yapacağız, kapat. Yol yapacağız, kapat. Koca bir kıta, asri hapishaneye dönmüş.
Ar damarı çatlamış bir kere Avrupalının. Kafa sakat. Küçük şirketler, büyük kartelmiş artık. Yayılmışlar dünyaya. Kilise akıl vermiş:
‘Müslüman coğrafyadan başlayın, yapacaksanız bir işi. Hem kökünü kurutun bunların, hem de dezenformasyon yapın, deyin ki:
‘Şunların haline bakın! Yarısı sakat bir toplum! Bunlar mı Piri Reis yetiştiren, tıp kitapları Avrupalarda okutulan Müslümanlar! Baksanıza kendilerine hayırları yok!’ ‘Kurnazsın be papaz! Tavuk esirgenmez, gelse kaz! Bir taşla iki kuş!’
Dünya mayın haritasını gösterdi muallim. Gözlerime inanamadım. Kuzey Amerika’da yok, Avrupa’da adı bile yok! Mazlumların yurduna, mayınları kurdu, haçlılar.
Cezayir’den ayrılmamış Fransız. Giderayak döşemiş sahraya, dizi dizi. Libya’da Bingazi, Çad’da Emi Kussi... Kremlin, Afgan Diyarı’nda namertçe savaşmış. Afganlı adım atsa, mayınla karşılaşmış. Tam da ‘Ülke kurdum!’ derken nefes bile alamamış. İmdadına koşmuş Coni’nin, Ehl-i Salib Ordusu. Bitmeyen bir çileymiş, Kenyalının sorgusu.”
...
“Seçilmişler ne yapmış, bunca olay olurken?” “Önce sözler alınmış, sonra seçilmişler (!) Çağırmışlar bir yere, tuzağa düşürmüşler.
Telaşlıymış belli, aceleymiş işi.
‘Bu işi ben yaparım, var mı benden iyisi! Neden diye sorarsan: Çünkü ben İsrailli(!)”
“Şimdi ben oğluma mı yanayım, gördüğüm ihanete mi? Sen olsaydın ne yapardın, bu ülkeyi yöneten?” “Ben olsam, ‘mıntıka temizliği’yle bitirirdim mayını, iki saat geçmeden.
Bırakırdım arkamda tertemiz bir nesil, organikle beslenen! Sade bu değil! Pasaportsuz, dolaşırdım Asya’da. Çalardım kapısını Arap’ın İranlının. Asardım her bir yere: “Güvenli Bölge Asya.” “Niye yapmamışlar bizimkiler? Sol’u anladık, peki sağ?” “Sağ’ın kafası karışık, NATO ile barışık. Renksizdir sağ, tuhaftır, ahenksizdir. Bilmez ne istediğini, yoktur yol haritası.
Sol ise, girdaptadır, boğulurken günbegün. Barışamaz halkla, kavgalıdır inançla.
İkisi de yol bulamaz, kılavuzu kargadır.
Yolun sonu görünür, musallada övülür.
Kurtaramaz, alkışlar. Umutsuzdur bakışlar.”
...
“Reçete var, ilaç var, doktor var. Niye bekler hastalar?” “Bir sabah çıkmalı evden. Arkaya bile bakmadan. Çağırmalı basını, anlatmalı, sürecin kahreden içyüzünü: ‘Bir kumpasa düştüm. Kurtarın beni ey halkım! Yoksa, bilmez miyim, temizlemeyi mayını? Kavuşsun işe güce, Akçakale, Reyhanlı.
Lakin bırakmaz yakamı, Bin Dokuz Yüz Elli Dört’teki gaflet! Sonum kötüdür bilirim, bekler beni felaket! Localardan emir var: ‘Ver işi Tel Aviv’e! Son bir adım daha kaldı, niyetler İsrail’e!’ “Kuramadım hiç alaka. Bir dedi, ‘Haksızlık yaptık azınlıklara!’
Sonra geveledi lafı, çevirdi mayınlara.
Belli ki travma hali, benliğini kavuran. Çıkarmıştı baklaydı, bir çırpıda ağzından. Lafı bile incitir, bu toprağın sesini. Önce kullanırlar, sonra geçirirler ipini. Adını temiz tut, verme düşmana fırsat! Toprak senindir senin! İbret almadı Kırat! Aklından bile geçirme, zalimle bir olmayı! Gözün arkada kalmasın; ver köylüne toprağı. Eksin, sürsün, işletsin. Kanat gersin ülkene! Yüzü gülsün köylünün, yürüsün kardeşliğe!
(...Tarık Sezai Karatepe’den)
bizimkiler
“Yahu ne iş bu” diyor Cüneyt Abi, konuştuğu telefonu kapattıktan sonra; “-Bugün hanımın bütün arkadaşları beni arıyor...”
Bir müddet sonra da yenge arıyor, “-Benim telefonu alıp gitmişsin, ne yapacağız?...”
Cüneyt Abi’nin müthiş fikriyle problem çözülüyor; “-Telefonu sen bana yönlendir, ben de sana yönlendireyim...”
tuzaktan kumanda
(...FOX-Çarkıfelek)
KAMYON ŞOFÖRÜ YARIŞMACI: 8 çocuğum var Mehmet Ali Bey...
MEHMET ALİ ERBİL: 14 yılda 8 çocuk... Nasıl oldu bu kadar sürede?...
TUBA ÜNSAL: Kısa yol şoförüymüş demek ki?...
temel’in yeri
Üçüncü karısı da vefat eden 80 yaşındaki Temel Dede, dördüncü defa evlenmeye karar vermiş...
Akranları demiş ki;
“-Bu durum tehlikeli olabilir, bir doktorla görüş”...
Gitmiş doktorun yanına ve aldığı kararı söylemiş...
Doktor sormuş; “-Peki gelin hanım kaç yaşında” diye sormuş doktor...
“Otuz falan” demiş Temel Dede... “Ama bu sakıncalı bir durum” demiş doktor...
Bunun üzerine Temel:
“-Ne yapalım doktor bey?... Öleceği varsa ölür zaten...”
bir film diyaloğu
“-Bir topluluğu kontrol etmek, bireyi kontrol etmekten kolaydır. Bir topluluğun ortak bir amacı vardır. Bireyin amacı ise her zaman için şaibelidir...”
(...Kafka filminden)
iğnelik
AYNİYLE VÂKİ
Uyanık geçiniriz,
Uyuşmuş beyin ile...
Hürriyete esiriz,
Dipsiz ambar boş kile!
Yalanlara inanır,
Derdimize yanmayız...
Kurbağalar uyanır,
Biz kolay uyanmayız!
Ayakta uyuyup da,
Otel parası veren...
Hakîkati duyup da,
Biziz ipe un seren!..
(...Sefa Koyuncu)
Söz Market
söz der ki
“-Hiç kimse, yalnız kalmayı hak edecek kadar güçlü değildir...”
(...Tavsiye olayını abartırken ettiği müthiş S.Ö.Z.leri)
gündemin kırıntıları
10 otomobilden 8’inin ödemesi yastık altından çıkmış.
Kirli çıkınları biliyorduk.
Oysa Türkiye’de ne kirli yastıklar varmış da haberimiz yokmuş.
Yastıklarımız sağ olsun.
Âlem batsa, bu memleket batmaz.
(...Mustafa Koç / Okur-Yazar)
kadınlar & erkekler
(...Evlilik gerçek kuralları-Duygu Sel’den)
Aşkla evlilik, zeytinyağı ile su gibidir...
Birbiriyle hiç bağdaşmaz...
...
Evlenmek davaya benzer...
Taraflardan biri mutlaka memnun değildir...
...
Evlilikte mutluluk gece yarısından sonra başlar...
Eşler uyuyunca...
...
Zeki, esprili ve yumuşak bir eş arıyorsanız, sinemaya gidin...
Çünkü filmlerde olur onlar...
Ayaküstü...
Deniz Seki‘yle birlikte gözaltına alınan uyuşturucu tacirleriyle bağlantılı olduğu tespit edilen 17 kişilik bir çete çökertilmiş.
Şebekenin uyuşturucu ticareti sırasında kokaine “kitap”, eroine “dergi”, esrara ise “gazete” diyerek anlaştıkları tespit edilmiş.
Yine de; son dönemde “Basın yoluyla” işlenmiş en mâsum suç olarak kayıtlara geçebilir...
(...Ziya Çerik’ten)
temel’in yeri
Fadime küçük oğlu Temel’le yeni taşınmış komşularını ziyarete gitmiş...
Bir müddet konuştuktan sonra kadın, “Beyiniz ne iş yapıyor” diye sormuş...
Temel atlamış, “Babam çok büyük bir balıkçı” demiş...
Annesi hemen düzeltmiş;
“-Oğlum ne diye öyle söylüyorsun?... Baban Türkiye’nin önde aracı kurumlarının birinde borsacılık yapıyor...”
Temel, “Ne bileyim anne” demiş;
“-Ne zaman babamı ziyarete gitsem, babam bir telefonu kapatıp, ‘yeni bir balık daha oltaya takıldı’ deyip, ellerini oğuşturuyor...”
hayata dair
İçten olun, yapmacık olmayın, olduğunuz gibi görünün...
Dünyanın en güç işi, olmadığınız bir kişi olmaktır...
Gerçek benliğinize doğru yaklaştıkça o kişiliği benimseyin ve her zaman öyle kalın...
Bunun kolay bir yaşama yolu olduğunu göreceksiniz...
En zor şey başkalarının olmanızı istediğiniz kişi olmaya çalışmaktır...
Onların sizi bu duruma getirmesine izin vermeyin...
“Kendinizi” kim olduğunuzu bulun, olduğunuz gibi görünün...
O zaman sade bir hayat sürebilirsiniz...
Richard Albert’in deyimiyle;
“Karabasanları kovmak için” gerekli enerjiyi bu yolda kullanabilirsiniz...
Kovalanacak karabasan da kalmayacaktır artık...
Artık oyun oynamayacaksınız...
Hepsini bir kenara itip
“İşte ben buyum...
Beni güçsüz yanımla, aptal yanımla, olduğum gibi benimseyin...
Benimseyemezseniz, rahat bırakın” deyin... (...L.Buscaglia)
bizimkiler
Cüneyt Abi’nin kaleminden ve objektifinden;
Bizim uyurgezer Sırrı işe gelirken fotoğraf makinesini evde unutur. Sonra Hayrettin Abi’nin makinesini alır, onu da bozar...
Önemli bir işi takip etmesi lazım olduğu için, Sırrı’yı eve gönderip, makinesini aldırarak işe gitmesini istedim.
Bir araçla eve gitti, fotoğraf makinesini aldı ama bu sefer de cep telefonunu unuttu.
Haber müdürü beni, ben Sırrı’yı aradım durdum...
Nihayetinde böyle yakaladım...
iğnelik
GÜNEŞİ GÖRDÜM
Gördüm dostlar inanın,
Asrın kemânkeşini...
Yol kesen eşkıyânın,
Yere serdi leşini!
Anka gören seherde,
Bırakamaz peşini...
Küllenmiş gönüllerde,
Yaktı aşk âteşini!
Özüyle hem sözüyle,
Göremedim eşini...
Gördüm dünya gözüyle,
Güneşler güneşini!..
(...Sefa Koyuncu)
Söz Market
Mayınları temizleyelim diye başlayıp da. Ancak dedikten sonra gazel okuyanların...
Edebiyatları iyi. Daha doğrusu sesleri çok çıkıyor.
Matematikleri mükemmel.
Fakat...
Kimyaları bozuk.
Fizikleri zayıf.
Üstelik...
Mantıkları kötü.
Sosyologlarının aksini iddia etmelerine rağmen, söyledikleri gerçeklere aykırı.
Hem...
Dolaştıkları saha adı üstünde mayınlı saha. Aman dikkat etsinler. Dimyat’a pirince giderken, maazallah kolları bacakları kopup gidebilir.
Yazık olur.
Sonra demedi demesinler.
(...Mustafa Koç / Okur-Yazar)
temel’in yeri
(...Annesi Temel’e mektup yazmış)
Sevgili oğlum Temel,
Senin hızlı okuyamadığını bildiğim için bu mektubu yavaş yavaş yazıyorum.
Artık, senin büyük şehire gittiğin sırada yaşadığımız evde yaşamıyoruz.
Baban bir gazetede, insanların başına genellikle evlerinin 2 kilometre civarındaki bölgelerde kaza geldiğini okumuş; o yüzden taşındık.
Sana yeni adresi veremiyorum çünkü yeni evimizde bizden önce oturan hemşerilerimiz, taşınınca adresleri değişmesin diye cadde adını ve kapı numarasını söküp götürmüşler.
Bu evde garip bir çamaşır makinesi var.
Geçen gün içine 4 gömlek koydum çalıştırmak için duvardaki zinciri çektiğimden beri bir daha o gömlekleri görmedim.
Geçen hafta sadece iki kez yağmur yağdı. İlki üç gün sürdü, ikincisi ise dört gün.
Benden istediğin yeleği postaya verdim, ancak halan, o koca düğmelerle paketin çok ağır olacağını söyledi; o yüzden düğmeleri kopartıp yeleğin cebine koyduk.
Orada bulabilirsin. (...Ahmet Faruk Köse’den)
söz der ki
“-Hayat bisiklet gibidir... Binmeyi bilirsen seni taşır, bilmezsen sen onu taşırsın...”
(...Sadece ve sadece müthiş S.Ö.Z.leri)
tuzaktan kumanda
(...STAR - İzdivaç)
EVLENECEK AMCA: Eşim vefat etti ben de yalnız kaldım...
ESRA EROL: Eşinizden öldüğü için mi ayrıldınız?...
bir film diyaloğu!
“-Yanında duruncaya kadar, hedefimden ne kadar uzakta durduğumdan emin olamamıştım...”
(...Gattaca filminden)
hayata dair
Bir anı bir şarkı kıvılcımlandırabilir...
Bir hayali bir çiçek uyandırabilir...
Bir ağaç ormanı başlatabilir...
Bir kuş ilkbaharı müjdeleyebilir...
Bir gülümseme bir arkadaşlığı başlatabilir...
Bir tokalaşma bir ruhu canlandırabilir...
Bir kelime sevgiyi anlatabilir...
Bir gülüş sıkıntıyı alt edebilir...
Bir adım her yolculuğu başlatabilir...
Bir dokunuş şefkati anlatabilir...
Bir kalp neyin doğru olduğunu bilebilir...
Bir tek insan farkı bulabilir...
(...Anonim)
kadınlar & erkekler
Evlilik törenlerinde takılan yüzük yıllarla aşınıp incelince kadın memur kocasından yeni bir yüzük almasını istemiş, “Ama bu sefer pırlantalı olsun” demiş şımarıkça...
Birlikte gittikleri kuyumcu dükkânında tezgâhtar delikanlının önerdiği yüzükleri beğenmeyen kadın “Yaşlandım artık yavrum” demiş;
“-Gözlerim çok zayıfladı... Görebileceğim irilikte olsun taşları...”
Dükkânın köşesinde çaresizlikten büzülmüş kocaya yardımcı olmak için dönüp,
“Karıştırmak bana düşmez ama” demiş tezgâhtar,
“-Hanımefendi önce bir gözlük alsanız ve konuyu biraz daha ucuza çözseniz daha mantıklı olmaz mı?...”
bizimkiler
Spor Servisi’nin sayfa toplantısında konu G.Saray Başkanı Adnan Polat’ın Almanya’da top koşturan ikiz kardeşler Halil ile Hamit’in transferidir. Bilgehan da yorum yapar:
“-Halil iyi golcü de Hamit epey yaşlandı...”
iğnelik
> BABAYASA
Ha bu anayasayı,
Mıncıkladık çok kere...
Atamadık tasayı,
Varamadık bir yere!
Çare olmadı batsak,
Çağdaşlığı unuttu...
İleri adım atsak,
Ayağımızdan tuttu!
Güdük kaldı danamız,
Bundan hisse kapalım...
Hep ağladı anamız,
‘Babayasa’ yapalım!..
>> (...Sefa Koyuncu)
Söz Market
(...Kadınca sözlük, Burhan Kara’dan)
“-Sen takıl canım arkadaşlarınla...”
(...Bunu feci bir şekilde ödeteceğim)
...
“-Hayır canım, benim için masraf etme...”
(...Al onu bana çabuk, istiyorum)
...
“-Sen aslında çok iyi bir insansın?...”
(...Seni terk etmek üzereyim, hazır ol)
...
“-Şimdi seninle uğraşamam...”
(...Hepsini biriktiriyorum, birden kızacağım)
...
“-Bana en çok ne zaman kızmıştın?...”
(...Sıra bana gelince çok büyük bir koz var elimde)
...
“-Doğruyu söyle bana...”
(...Doğruyu söylersen canına okurum, inanabileceğim bir yalan söyle bana)
...
“-Şu anda ne düşünüyorsun?...”
(...Bana güzel bir şeyler söyle, kendimi şu anda güvensiz hissettim)
...
“-Çok ani oldu, bunu düşünmem lazım...”
(...Kabul edeceğim ama hemen atlamış olmayayım)
tuzaktan kumanda
(...KANAL D - Disko Kralı)
STÜDYO KONUĞU: Eda Taşpınar’ın hikayesi vardı bir de?...
OKAN BAYÜLGEN: Evet, Eda geçenlerde bir antika dükkanına girip, ‘Aaa? Buradaki eşyaların hepsi çok eski görünüyor’ demiş!..
***
(...STAR - Ana Haber)
MUHABİR: Türkiye Partisi’ni neden 25 Mayıs’ta kurdunuz?...
ABDÜLLATİF ŞENER: Bir Türk 25 Mayıs 1995’te dünyanın en yüksek tepesi olan Everest tepesine çıktı...
***
(...HABERTÜRK - Teketek)
FATİH ALTAYLI: O günler rahmetli Turgut Özal’ın ölüm yıl dönümüydü değil mi?...
BÜLENT ARINÇ: Evet 17 Nisan’dı... Geçtiğimiz günlerde yine kutlandı...
hayata dair
Bu sevda;
Birdenbire saran içimizi...
Bu narin, bu sımsıcak, bu umutsuz sevda...
Gün gibi güzel ve kabaran deniz gibi çalkantılı...
Bu sevda;
O kadar gerçek, o kadar güzel, o kadar mutlu, o kadar sevinçli...
...
Ve karanlıkta korkudan titreyen bir çocuk gibi gülünç...
Ve gecenin ortasında sakin bir adam gibi kendinden emin,
Başkalarının yüreğine korku salan, benizlerini solduran,
Dillerini çözen bu sevda...
...
Gözetlediğimiz için gözetlenen,
Yaraladığımız, ayaklar altına aldığımız,
İnkâr ettiğimiz, unuttuğumuz için,
Kovalanmış yaralanmış ayaklar altına alınmış,
İnkâr edilmiş unutulmuş,
Bu kocaman sevda...
(...J.Prevert)
bizimkiler
Cüneyt Abi; Sami Erdem’in cenazesine gitmek için hazırlık yapıyor...
“Öğle yemeğini yiyip çıkayım” demiş ve yemekhaneye inmiş...
Bu arada yemekhanede tavuk olduğu zamanlar kemikleri çöpe atmıyorlar...
Bir torbaya koyup Cüneyt Abi’ye veriyorlar, o da mahalledeki kedilere-köpeklere falan götürüyor...
O da hazırlanmış paketi alıp cenazeye gitmiş...
Cenazede paketi şoför elinden alıp “Ne var bunda” diye sormuş, “Tavuk” cevabını alınca bagaja koymuş...
Şoför torbayı sıcak görünce yemek için tuvuk aldığını zannederek torbayı büroya çıkarmış...
Marketten ekmek kola falan almış ve sofrayı hazırlarken torbayı açmış...
Hüsran bundan sonra başlamış, koşarak Cüneyt Abi’nin yanına gitmiş;
“-Abi tavukların etlerini biri sıyırıp yemiş, yalnız kemiklerini bırakmışlar...”
söz der ki
“-Bazı sessizlikler vardır, kulakları sağır yapar...”
(...”Bir şey biliyorsan konuş” dediklerinde ettiği müthiş S.Ö.Z.leri)
temel’in yeri
Dursun işşiz arkadaşı Temel’i şık bir takım elbise içinde, ağzında puroyla görünce sormuş;
“-Ne oldu yahu?.. Lotodan para mı çıktı?...”
Temel kasılarak,
“-Yoo... Mobilya ticaretiyle uğraşıyorum...”
İki hafta sonra Dursun yine Temel’i eski püskü giysiler içinde görmüş;
“-Eee... Şimdi ne oldu?... Battın mı?...”
Temel üzgün;
“-Hayır... Evdeki mobilyalar bitti...”
iğnelik
> SİHÂM-I GAZÂ
Hep ortadan hicvimiz,
Hak edeni taşlarız...
Vezinli sözle veciz,
Haşlamaya başlarız!
Olsak da tülden ince,
Vurur gösterge tona...
Kim bulut var deyince,
Ördek anlarsa ona!
Derin darbe sesinde,
Pabuç bırakmaz naza...
Eşkıya ensesinde,
Şaklar sihâm-ı gazâ!..
> (...Sefa Koyuncu)
Söz Market
(...İş yerlerinin anatomisini incelediğimizde
dört çeşit kemikten oluştuğunu görürüz)
1-Lades kemikleri:
İşleri başkalarının yapmasını isteyenler...
2-Çene kemikleri:
Çok konuşup az iş yapanlar...
3-Aşık kemikleri:
Başkalarının yaptığı işleri batıranlar...
4-Omurga kemikleri:
İşleri üstlenen ve gerçekten yapanlar...
(...W.Wilkerson)
bizimkiler
FATİH: Rusya’nın para birimi neydi?...
SERDAR: Rus Ruleti...
...
ÖMER: O yıllarda bir de “Oya-Bora” vardı...
TALİP: Hee... Levent Kırca’nın karısıydı...
...
TURGAY: Hamile olduğu her halinden belli...
EMİN: Kadın mı?...
gündemin kırıntıları
Alanya’da otelin havuzunda boğulma tehlikesi geçirerek hastaneye kaldırılan Rus turist AIDS’li çıkmış.
İnşallah suni teneffüs yaptırmamışlardır...
bir film diyaloğu!
“-Hayat futbola fena halde benzer... Dört doğru pas, yüzde 90 goldür... Hayat da öyle değil mi?...”
(...Dar Alanda Kısa Paslaşmalar filminden)
aynı o hesap
Futbolcu Sabri, gönül koyduğu kızla evlenmek için babasından izin istemiş;
“Kızımı hayatta bir futbolcuyla evlendirmem” demiş baba...
“-Maçımı seyreder ve performansımı görürseniz fikrinizin değişeceğinden eminim... Bu hafta derbi maça gece bekliyorum efendim...”
Baba daveti kabul etmiş, maçı seyretmiş, ertesi gün de Sabri’yi aramış,
“Haklısın” demiş,
“-Fikrimi değiştirdim... Kızımla evlenebilirsin... Senden futbolcu falan olmaz...”
temel’in yeri
Temel’le Dursun, çok konuşması ile ünlü komşu kadının cenazesindeymiş...
Öyle ki; kadının ilk kocası beş yıllık evliyken, ikinci kocası 3 yıllık evliyken ölmüş...
Nihayetinde kadın da vefat etmiş ve yakınları onun için toplanmış...
Temel, “Nihayet bir araya geldiler” diye fısıldamış...
Dursun, “Hangi eşinden bahsediyorsun” demiş; “-Birincisi mi yoksa ikincisi mi?...”
Temel; “-Hayır, ben çenesinden söz ediyorum...”
söz der ki
“-Yalnızlık yanında değil, kalbinde kimsenin olmamasıyla başlar...”
(...Gözlerini bir noktaya dikerek ettiği müthiş S.Ö.Z.leri)
tuzaktan kumanda
(...CNN TURK - Medya Mahallesi)
AYŞENUR ARSLAN: Peki Beşiktaş-Galatasaray maçı ne olur?...
RIDVAN DİLMEN: Valla muhtemelen 0-0 başlar...
***
(...NTV - % 100 Futbol)
RIDVAN DİLMEN: Burada Gökhan Zan’ın rakibe yakın durması lazım, rakiple beraber çıkması lazım.
GÜNTEKİN ONAY: Neden çıkmadı acaba?...
RIDVAN DİLMEN: Akşam arayıp sorayım istersen...
***
(...NTV - % 100 Futbol)
GÜNTEKİN ONAY: Defansın şanslı olduğu bir an...
RIDVAN DİLMEN: Futbolda şans sadece kale seçiminde vardır Güntekin...
iğnelik
> ASIL OLAY
Nasihat veren çok ya,
Para veren yok gibi...
Kiminin karnı tok ya,
Kimine gün ok gibi!
Bu krizin teğeti,
Asıl fakiri vurdu...
Gelir oldu eğreti,
Gider ise kudurdu!
Haydi pazara çıkın,
Harcayın demek kolay...
Kese delik boş çıkın,
Akçelik asıl olay!..
> (...Sefa Koyuncu)
Söz Market
söz der ki
“-Kalbiyle yola çıkan için yanlış adres yoktur...”
(...Adres sormamakta inat ederken söylediği müthiş S.Ö.Z.leri)
tuzaktan kumanda
(...STAR - İzdivaç)
ESRA EROL: Samsun’dan buraya niye geldin Hüseyin Amca?...
HÜSEYİN AMCA: Valla baktım Esra Hanım, gelenleri çiftleştiriyor, kalktım geldim...
ESRA EROL: Eşleşmeye demek istedin değil mi Hüseyin Amca...
hayata dair
Bir gülümsemenin insana hiçbir masrafı yoktur...
Bu kadar basit bir sermaye ile elde edeceğiniz kazançlar ise büyük olabilir...
Kısacık bir ana sığan gülümseme bir hafızada ömür boyu yaşayabilir...
Hiç kimse gülümsemenin meydana getireceği faydaları reddedecek kadar zengin değildir...
Hiç kimse de gülümsediği için fakir düşmez...
Gülümseme korkaklara güç, kederlilere neşe, hastalara sağlık verir...
Gülümseme yorgunları dinlendirir...
Onu satın alamazsın; onu dilenemezsin, onu çalamazsın...
Onu birisi size ancak gönül rızasıyla verir...
Yalnız fotoğraf çektirirken değil, fotoğraf çekerken de gülümseyiniz... Carnegie)
temel’in yeri
Temel, arkadaşı Dursun’a, “Doğru” bir kadınla karşılaşamadığı için evlenemediğini söylemiş...
Dursun, “Nasıl birini arıyorsun ki” diye sorunca Temel anlatmaya başlamış;
“-Önce çok güzel olmalı, iyi bir aşçı, usta bir temizlikçi, tutumlu olmalı.. Huyu çok iyi olmalı, en önemlisi çok zengin olmalı evi, malı mülkü olmalı...”
“Yahu” demiş Dursun, “Tarif ettiğin kadının senin gibi biriyle evlenebilmesi için deli olması lazım?..”
“Tamam” demiş Temel,
“-Diğer özellikleri tutuyorsa, olabilir..!”
bir film diyaloğu!
Hoca: Sen neden takıma katılmıyorsun?...
Öğrenci: Biri kovalamadığı sürece koşmak mantıksız geliyor... (...Fakülte filminden)
çay ailedir!
Çayın alt demliği
“KAYNANADIR”
Sürekli kaynar durur.
Hatta: Dikkat edilmezse
TAŞABİLİR...
...
Üst demlik
“GELİNDİR”
Alt demlik kaynadıkça onun da hareketi artar.
Ama zamanla da
Olgunlaşır ve
DEMLENİR...
...
Gelinin “KOCASI” ise bardaktır.
Her iki çaydanlıktan da
Yeterince nasibini alır.
Biraz kaynana doldurur onu;
Biraz da gelin...
Bu nedenle de denge unsurudur.
Açık ya da demli çayın hoşa gitmemesi
BUNDANDIR...
...
“ÇOCUKLAR”
Çayın şekeridir, tat verir...
Çok Şeker çayın lezzetini bozar.
Şekersiz çaya alışanlara ise
Bir tanesi bile...
FAZLA GELİR...
...
“GÖRÜMCE” ise
Çay kaşığıdır, arada bir gelir;
KARIŞTIRIP gider...
...
“KAYINPEDERE” gelince
O da “Çay Tabağı”dır.
Çayın demine, suyuna karışmaz;
Bir kenarda lök gibi oturur.
Sadece dökülenleri toplar ve çevreye zarar vermesini engeller.
Ancak; ara sıra boşaltılması gerekir,
Yoksa taşıp her şeyi BERBAT edebilir.
...
Kısacası bir bardak çay,
“AİLEDİR”
VE ağız tadıyla içilen bir bardak çayın;
ÜSTÜNE YOKTUR
(...Dilaver Arvas’tan)
bizimkiler
Arabada giderken, bir yandan da telefonla konuşmaktadır...
İlerde trafik polisini görünce, karşıdakini uyarır,
“-Abi arabadayım... Polis çevirme yapıyor, ben seni sonra ararım...”
Şaşkın bakışlar arasında kapatır... Çünkü şoförün yanında oturmaktadır...
Herhalde karşıdakinden kurtulmak için söylediği zannedilir...
O ise şoföre bakar, “Aaa, sen kullanıyordun di mi” der...
Talip’dir...
iğnelik
ENGELCİLER
Eriyor için için,
Eski tüfek solcular...
Engel çıkarmak için,
Mahkemeye yolcular!
Boş dosyaları raftan,
İndirmeleri elîm...
Anlamaz bunlar lâftan,
Ama yine diyelim!
Bu milletin hayrına,
İşe engel olmayın...
İz bırakın yarına,
Saçınızı yolmayın!..
(...Sefa Koyuncu)
Söz Market
Yıl 1991...
Sosyal güvenlik sisteminde SSK, Bağ-Kur, Emekli Sandığında hiç açık yok...
Demirel, rahmetli Özal’ın çıkarttığı emeklik yasasıyla ilgili olarak avaz avaz bağırıyor.
Ve diyor ki,
“-Böyle emeklilik olmaz... Bu olsa olsa mezarda emeklilik olur”...
...
Demirel 1991’de iktidara gelir...
Ve ilk yaptığı şeylerden biri de bu emeklilik yasasını ortadan kaldırmak olur...
38 yaşında, 40 yaşında vatandaşlar emekli edilmeye başlanır...
SSK, Bağ-Kur, Emekli Sandığı bu uygulama sonucunda bir türlü belini doğrultamaz...
...
Yıl 2009...
Şimdi 85 yaşında ve hiç emekli olmaya niyeti yok.
Milleti 38-40 yaşında emekli et... Kendin 85 yaşında koştur dur...
Bu hırs ne?...
Şimdi sormak hakkımız değil mi?
Siz (İsterseniz Siz’in içine Cindoruk’u da dahil edebilirsiniz) ne zaman emekli olacaksınız ve bunun adına ne deniyor?...
Bu sorumuzu emeklilik uzmanları da cevaplayabilir.
temel’in yeri
İki yazar ve Temel,
televizyondaki kültür programında sohbet ederlerken programı sunan spiker sormuş;
“-Issız bir adada kalmak zorunda kalsanız yanınıza hangi kitabı alırdınız?...
“Shakespeare’in tüm eserlerini” demiş ilk yazar,
“Ben bütün dünya klasiklerini alırdım” demiş ikincisi...
“Valla” demiş Temel,
“-Bence en akılcısı ‘Pratik Tekne Yapım Teknikleri’ kitabını alıp götürmek...”
bizimkiler
(...Dergi Grubu’ndan haftanın en çok konuşulan bombası)
Adem Saçın’la Evteks İstanbul fuarında firmaları dolaşıyoruz...
Adem çalan telefonunu açıyor, “Buyurun Feyzullah Abiciğim vs.”...
Standın yerini tarif edip kapatıyor...
Biz firma ziyaretlerine devam ediyoruz, telefon tekrar çalıyor Adem açıyor;
-Feyzullah Abi standı bulamadım... Kaçıncı holde?...
“-9’la 10’uncu holün girişinde... İçeriye girin hollere gitmek için ok işaretleri var, onları takip edin kolay bulursunuz...”
Telefon kapanıyor... Biz görüşmelere devam ediyoruz, telefon tekrar çalıyor;
-Abiciğim burada böyle bir hol yok, siz kaçıncı holdesiniz?...
“Nasıl yok yav?... Dur fuar girişindeki bayana vereyim o tarif etsin...”
Adem onunla da görüşüyor... Kapatınca söyleniyor;
“-Abi cahil birisi de değil neden bulamıyor ki?...”
Telefon tekrar çalıyor gene aynı kişi ve son konuşma;
“-Abicim Aysun Hanım’ın telefonunu verir misin, ona soralım?...
“-Aysun Hanım Gaziantep’te...”
-Ben de oradayım...
“-Yav abicim niye söylemiyorsun, ben sana İstanbul’daki yerimizi tarif ediyorum...”
Bizim ora...
Azerbaycan telefonlarında, “Aradığınız kişiye şu an ulaşılamıyor” diyorlar;
“-Aradığız nümreye zeng çatmir... Tilifon ya söndürülür ya da Eat Dairesi haricindedir. Hayis edirik biraz sonra zengeyleyesiniz...”
(...D.Delican’dan)
söz der ki
“-Yazar olmak, silah kullanamayanların intikam biçimidir...”
(...Sadece müthiş S.Ö.Z.leri)
hayata dair
Doğru ve iyi olanı bilmek ile doğru ve iyi olanı yapmak arasındaki en önemli bağlantı doğru ve iyi olanı yapacak bir karaktere sahip olmaktır...
Eğer karakter gelişmemişse tahsil işe yaramıyor...
Unutmayın ki; savaş çıkaranlar, dünyanın huzurunu bozanlar hep okumuş, tahsilli adamlardan çıkmıştır...
O yüzden Roosevelt diyor ki;
Bir insanı ahlaken yetiştirmeden sadece zihnen eğitmek topluma bir bela kazandırmak demektir...
(...Russel Gough)
bir film diyaloğu!
“-Sen benim hayatımdın bense senin hayatının bir kısmıyım...”
(...I Love You filminden)
iğnelik
> ÇİFTETELLİ
Yaşadı ya yıkımı,
Oy verme güreşinde...
Mahkemeci takımı,
Yeni işler peşinde!
Yüzsüzler halk katında,
Bakacak yüz arıyor...
Buzağının altında,
Bunlar öküz arıyor!
Bildikleri iş varsa,
İş karıştırmak belli...
Kriz çıkartırlarsa,
Oynarlar çiftetelli!..
>> (...Sefa Koyuncu)
Söz Market
Değiştirilemez ve siyaseti bırakması teklif edilemez 47 yıllık politikacımız Demirel, Demokrat Parti Genel İdare Kurulu üyelerini kabul etmiş...
Kabulde Demirel, Türkiye’ye yapılan hizmetleri sayarken Demokrat Parti ve Adalet Partisi yanında Anavatan Partisi’nin de adını zikretmiş...
Anavatan Partisi’ni Demokrat Parti ile birleştirme arifesinde söylenen bu sözler bir nevi itiraf sayılır.
“Çankaya’nın şişmanı” diye yerden yere vurulan bir kişinin partisine, yıllar sonra istemeden de olsa iltifatta bulunmak yine de güzel.
Ne demişler?...
“-Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez...”
bizimkiler
(...İzmir’deki Bizimkiler’den)
Yeter T. bir senedir büyük uğraşlar vererek evinden taşınmayı eşine kabul ettirdi.
Bayağı bir masraf ederek kendi tuttuğu yeni evlerine taşındıktan bir hafta sonra pişman olarak tekrar eski evine dönmek isteyen Yeter, soluğu eski ev sahibinin kapısında aldı...
Ev sahibi bazı maddi şartlar sunarak tekrar evlerine dönmelerini kabul etti...
Yeter’in eşine Allah’tan sabır diliyoruz.
...
Reklam servisinden Esra’nın doğum günü törenlerle kutlandı...
Pastalar kesilip, kutlamalar kabul edilirken, Emin Çakır’ın tebriği duyuldu;
“-Sen hangi ay doğmuştun Esra?...”
hayata dair
Bize huzuru ne mal mülk, ne de makam ve mevki sağlar...
Bunları ancak benimsediğimiz büyük davalar, büyük idealler ve o doğrultuda yaptığımız işler kazandırır bize...
Biz kusursuzluk arayışımızın yönlendirdiği ve olabileceğimizin en iyisini olmamızı sağladığı zaman; başkalarına yardım ve hizmet etmeyi dilimizden çıkarıp davranışımıza aktardığımız zaman;
Bizi istediklerimize bağlayan bağlar sağlam ve güçlü olduğu zaman, içinde bulunduğumuz şartlar ne kadar kısıtlı olursa olsun işte ancak o zaman mutlu oluruz... (...Roger Porter)
şüphe
2000 yılında, bir eski cumhurbaşkanımız hakkında “Anayasayı zorla değiştirmek” suçundan iddianame düzenlenmişti.
Bu eski cumhurbaşkanımız hem de görevde olmadığı halde yargılanabildi mi?...
Hayır.
...
Başka bir cumhurbaşkanımız bir skandalın ardından “Verdimse ben verdim” dediği halde; gerek başbakanken, gerek cumhurbaşkanı iken ve gerekse de cumhurbaşkanlığı görev süresi dolunca yargılanmış mıdır?
Hayır.
...
Peki. Şimdi ne oldu da, ortada bir sürü mahkeme kararına rağmen şimdiki cumhurbaşkanımız “Şüpheli” addedilerek hem de görevde iken yargılanmak isteniyor?
Sorarım sizlere.
Vatandaş şüphelenmekte haksız mı?
(...Mustafa Koç / Okur - Yazar)
temel’in yeri
Temel, soyguna girdiği bankadan; paranın yanında bilgisayar, daktilo ve mobilyaları da çalmış. Niçin?...
“-Para tek başına saadet getirmez” diye...
bir film diyaloğu!
“-Şeytanın yaptığı en büyük numara, insanları var olmadığına inandırmaktır...” (...The Usual Suspects filminden)
söz der ki
“-Babasını kaybeden çocuksa öksüz kalır... Yetim kalmanın yaşı yoktur...”
(...Anneler Günü’ne yetiştiremediği ama müthiş S.Ö.Z.leri)
tuzaktan kumanda
(...CNNTURK - Çok Farklı)
LALE MANSUR: Parti kapatmaya karşı çıktığınızda AKP’li oluyorsunuz... Barış istiyoruz, kan akmasın dediğinizde bölücü oluyorsunuz...
REHA MUHTAR: Peki siz tam olarak ne istiyorsunuz?...
LALE MANSUR: Benim arkadaşlarımın çoğu demokrat insanlar ama aynı anda yemeğe çağıramadığım arkadaşlarım var. Ben böyle bir Türkiye istemiyorum...
gündemin kırıntıları...
Cindoruk, “Siyasette olmayı, Demirel’e borçluyum” demiş...
İyi de faturasını niye biz ödüyoruz?...
iğnelik
> ÇETELE
Teknokratik kafayla,
Tahlil yapılır evet...
Etiketle yaftayla,
Farklı şeydir siyâset!
Endeks artış hızını,
Hesap uzmanı yutar...
Piyasanın nabzını,
Politikacı tutar!
Bu idrâk meselesi,
Kendi düşen ağlamaz...
Uzmanın çetelesi,
Vatandaşı bağlamaz!
>> (...Sefa Koyuncu)
Söz Market
söz der ki
“-Sevgi satın alınamaz, ancak bedeli mutlaka ödenir...”
(...MSN pencerelerine gelesice müthiş S.Ö.Z.leri)
tuzaktan kumanda
(...STAR - Alım Balım Peteğim)
MAHMUT TUNCER: Ben de saç ektirmek istiyorum...
PETEK DİNÇÖZ: Zaten şimdiki konuğumuz saç ekme uzmanı...
MAHMUT TUNCER: Ne güzel, iyi olacak doktorun hasta ayağına gelirmiş...
bir film diyaloğu!
“-Seni hep kıskanacağım, bana baktığın gibi kimseye bakma olur mu?...”
(...Sıcak filminden)
hayata dair
Zambağın açılışına dikkat edin;
Doğacağı yeni çevreyi yoklar ve kendine bir yer arar gibi sapını uzatır...
Sanki etrafı dinler ve bir şey sezinlemeye çalışır gibi...
Sonra yavaşça kabuğunu
çatlatır...
O çatlağın aralığından sızan havayı önce koklar, sonra yavaşça emer, ciğerlerine çeker...
Gözleri hâlâ yumuk, hâlâ heyecan ve ürperti doludur içi...
Çünkü bu ilk denemesidir onun...
Denemesi arttıkça kudreti ve cesareti de artar...
Sonunda öyle bir an gelir ve öyle bir manevi iklime erişir ki;
Korkusuz ve ürpertisiz çiçeklerini açar...
...Ve düşünün bir bitkidir bu...
(...Anre Boll)
bizimkiler
Serdar asansörde telefonla konuşuyor;
“-Alo... Abi asansör buradan çekmiyor, zemine ulaşılınca ben seni ararım...”
temel’in yeri
Temel böcek ilacı tanıtımı yapıyormuş...
İlacı alanlardan biri “Bunu nasıl kullanacağım” diye sormuş...
Temel gayet ciddi bir şekilde anlatmış;
“-Bak kardeşim; bu şişenin kapağını bir sağa, bir sola çevirerek açacaksın... Sonra parmaklarının ucuyla bir tutam ilaç alıp, yakaladığın böceğin gözüne dökeceksin...”
Adam itiraz etmiş;
-Abi ben böceği yakaladıktan sonra kendim de öldürürüm...
“Daha iyi ya kardeşim” demiş Temel;
“-Aldığın ilaç yanına kâr kalır...”
ayaküstü...
Demokrat Parti ile Anavatan Partisi birleşecekmiş.
Demokrat Parti’ye oy vermeyen birinin Demokrat Parti’nin başına başkan olması ile rahmetli Adnan Menderes’in kemikleri sızlamıştı.
Bu birleşme ile şimdi de rahmetli Turgut Özal‘ın kemikleri sızlayacak.
Menderes ve Özal’ın kaderleri birbirine benziyor...
Birisi idam edildi... Diğeri şüpheli bir şekilde öldü...
Şimdi ikisi de Topkapı’daki milletin sevgi seli ile gömdükleri Anıt Mezarları’nda yatıyorlar.
Nur içinde yatsınlar...
Partileri ise hayatta hiç sevmedikleri kişilerce birleştiriliyor.
Tapulu mala gecekondu muamelesi gerçekte bu olsa gerek.
gündemin kırıntıları...
İngiliz Ordusu’nda denizaşırı görevlere giden, farklı rütbeler alan, maceraları dilden dile dolaşan dokuz yaşındaki efsanevi keçi Billy, sekiz yıllık hizmetinin sonunda emekliye ayrılmış.
Billy, emekliliği için hazırlanan törende alkışlarla görevinden uğurlanmış.
Mezara girmeden emekli olmamakta direnen bizim inatçı keçilere duyurulur...
iğnelik
BAŞARI
Türkiye şartlarında,
Siyâset çok yöndedir...
Halk varsa artlarında,
Liderler en öndedir!
Belirleyip rotayı
Riyâsete gelirler...
Siyâsette kotayı,
Mâkul şartlar belirler!
Hareketlendi çarşı,
Çıktı birkaç haşarı...
Pes edenlere karşı,
Azimleri başarı!..
(...Sefa Koyuncu)
Söz Market
söz der ki
“-Eski eserini basit bulmuyorsan, başarıya yürümüyorsun demektir...”
(...Kişisel gelişim kongresinde ettiği müthiş S.Ö.Z.leri...)
tuzaktan kumanda
(...LİG TV - Maraton)
ŞANSAL BÜYÜKA: Bu görüntüde de Kordon’da yemek yerken taraftarlar size tepki gösteriyor hocam?...
ERMAN TOROĞLU: Benim polisim, bunların kafasında copu kıracak arkadaş...
***
ŞANSAL BÜYÜKA: Hocam hakemin cinsiyeti önemli mi maç yönetirken?...
ERMAN TOROĞLU: Hocam hakem başka türlü hakem olursa, duygusal karar verir...
bir film diyaloğu!
“-Ben her zaman doğruyu söylerim... Yalan söylerken bile...”
(...Scarface filminden)
hayata dair
Tartışmadan en iyi sonucu almanın tek yolu, tartışmaktan sakınmaktır...
Başkalarının görüşlerine saygı duyun... Kimseye “yanılıyorsun” demeyin...
Yanılıyorsanız, vakit geçirmeden bunu içtenlikle ortaya koyun...
...
Söze dostça başlayın... Karşınızdakinin “Evet” demesini sağlayın...
Bırakın konuşmanın çoğunu karşınızdaki yapsın...
Bırakın karşınızdaki kişi fikrin kendisine ait olduğunu düşünsün...
...
Olayları karşınızdakinin bakış açısından görmeyi deneyin... Bunu dürüstçe ve içtenlikle yapın...
Karşınızdaki insanın duygu ve düşüncelerine anlayış gösterin...
Düşüncelerinizi sunarken “Gösteri Sanatı”nın gücünü unutmayın...
...
İnsanlara mücadele zevki verin...
Söze överek ve dürüstçe takdir ederek başlayın...
İnsanlara yanlışlarını dolaylı yoldan anlatın...
...
Karşınızdakini eleştirmeden önce kendi yanlışlarınızdan söz edin...
Doğrudan emretmek yerine öneriler getirin...
Kimsenin ayıbını yüzüne vurmayın...
(...Dale Carnegie)
temel’in yeri
Fadime iş bulmak için hiçbir çaba harcamayan Temel‘e bağırıp çağırıyormuş...
Ama Temel’in umurunda bile değilmiş...
Fadime bir gün nihayet patlamış;
“-Daha fazla dayanamayacağım... Utanç içindeyim... Kiramızı babam, mutfak masraflarımızı annem karşılıyor... Bizi kız kardeşim giydiriyor... Arabamızın masraflarını da halam karşılıyor...”
Temel yattığı yerden, “Bence de utanmakta haklısın hayatım” diye söylenmiş;
“-İki erkek kardeşinden yıllardır hiçbir şey göremedik...”
istifa
Aydın Menderes, Hüsamettin Cindoruk’a kızmış ve DP’den istifa etmiş.
Evet. Aydın Menderes, rahmetli Adnan Menderes’in oğlu.
Ancak. Bu Demokrat Parti, Adnan Menderes’in Demokrat Partisi değil.
Sadece ismi aynı.
Reklamda ne diyordu?
Anlayışı farklı... Kültürü farklı... Felsefesi farklı...
(...Mustafa Koç Okur - Yazar)
bizimkiler
(...Yazın ilk bombaları)
-Elinde dondurmayla yürüyen Sırrı’nın dalgınlıkla cep telefonunu yalaması...
...
-Kredi çekmek isteyen Ali’ye “Skorunuz uygun değil” denmesi onun da “Kaç kaç olması lazım ki” diye sorması...
...
-Emin’in telefonu sattığını unutup, kayboldu diye ortalığı ayağa kaldırması...
...
-Doğan Abi’nin cep telefonundan çay ocağını çevirme çabaları ve TEDAŞ’la başının belaya girmesi...
iğnelik
KOY SEPETE
Sürüp gidiyor hâlâ,
Anlamsız kuru kavga...
Oldu dünyaya belâ,
Korsan terör eşkıya!
Bitmeli çirkin savaş,
Barışa çalışmalı...
Dünyamız yavaş yavaş,
Güzele alışmalı!
İletişim çağında,
Sıkı tutsa devletler...
Kurutur yatağında,
Teröristi sepetler!..
(...Sefa Koyuncu)
Söz Market
Bir İspanyol hoca Türkiye’de iş bulmuş...
Buradan ailesine, arkadaşlarına yazacağı mektupların sansüre uğrayacağını düşünerek bir formül geliştirmiş ve demiş ki;
“-Şimdi ben oradan size lacivert mürekkeple mektup yazarsam, yazdıklarım doğru, sarı mürekkeple yazarsam yalan... Anlaştık mı?...”
Ve gitmiş... İlk mektup gelmiş, açmışlar mektubu, lacivert mürekkeple şunlar yazıyormuş:
“-Buralar çok güzel... Her yer yemyeşil, hava mükemmel...
Yabancılara çok güzel davranıyorlar...
Yönetim, taraftar çok saygılı... İşimiz de rahat, güzel para kazanıyoruz...
Tesisler süper, camia yensek de yenilsek de bizimle...
Yönetim derseniz sürekleri hocalarının arkasında duruyorlar...
Tek eksik var o da sarı mürekkep...”
emanet kime gidecek
Emanetçi Cindoruk, Demokrat Parti başkanlığına seçilir seçilmez yerine kimi hazırladığı konuşulmaya başlanmış.
Adaylar Mehmet Haberal ve Ufuk Söylemez imiş.
Mâlum seçimlerde Cindoruk’tan
Demokrat Parti’ye oy gitmemişti...
Acaba adaylarımız oylarını kime verdi?
A) Demokrat
Parti...
B) Diğer parti...
C) Öbür parti...
D) Hiçbiri...
I love you gençlik.
I love you siyaset.
I love you Türkiye.
Sizinle gurur duyuyoruz.
(...Mustafa Koç / Okur - Yazar)
söz der ki
“-Hatalar başarılardan daha iyi öğretmendir...”
(...Konu tecrübe olunca coştuğu müthiş S.Ö.Z.leri)
tuzaktan kumanda
(...STAR - Desti İzdivaç)
ESRA EROL: Amca çok baktın kıza, ben güzel değil miyim bana niye bakmıyorsun?...
EVLENECEK AMCA: Senin nişanlın mafya, döver beni...
ESRA EROL: Yok mafya değil, onun babası zamanının sevilen bir kabadayısıymış...
bir film diyaloğu!
“-Senin gibi dostu olduğu için düşmana ihtiyacı yokmuş...” (...Cold Case filminden)
hayata dair
Bir diş gibidir hayat...
Ne olduğu düşünülmez ilkin...
Öğütmekle yetinilir...
Bir de bakarsınız çürümüş bir gün...
Sızlar, önemsenir...
Kaygı... Özen... Bakım...
Ve tamamen iyileşebilmeniz için;
Koparılıp alınması gerek elinizden...
(...Boris Vian)
kadınlar & erkekler
Bir bilgeye kadın peşinde koşmanın zararı sorulmuş...
Bilge sakalını sıvazlayıp şöyle demiş:
“- Bana göre zararlı olan onu yakalamaktır...”
Haftanın olayı Cüneyt Abi’nin, ATM’den para yatırmayı bilmeyen bakkal arkadaşına, “Yav bildiğin gibi değil artık, bu teknoloji çok gelişti” diyerek yardım etmesi...
İstanbul’da mal alınan bir işletmeciye gidecek paranın Mardin’deki çiftçinin hesabına gitmesi...
Ve hafta boyunca banka, bankanın Mardin şubesi, bakkal ve Cüneyt Abi’nin çiftçi peşinden koşması...
temel’in yeri
Fadime ve Temel’in
çocuğu olmuş...
Bütün akrabalar doğumevine doluşmuş... Çiçekler, tebrikler gelmiş...
Dedeler, nineler, halalar, teyzeler, amcalar, dayılar bebekten ayrılmak bilmiyormuş...
Hepsi birden karar vermiş:
“-Ah yavrum... Tıpkı babası...”
Fadime mırıldanmış:
“-Zararı yok... Sağlığı yerinde olsun da...”
iğnelik
> YEDİVEREN
Merhaba şirin Bakü,
Selâm güzel Astana...
Yazsın kahraman Türk’ü,
Dünya çağdaş destâna!
Merhaba Bişkek Taşkent,
Selâm şanlı Aşkâbâd...
Lefkoşa yıldız başkent;
Türk asrında bu ta’dad!
Osmanlı’dan bir da’vet,
Yediveren gülzâra...
Yedi devlet bir millet,
Merkezimiz Ankara!..
> (...Sefa Koyuncu)
Söz Market
(...“Kadınlar ne gibidir” konulu Mehmet Yılmaz yorumları)
...
Kadınlar termos gibidir;
Her tartışmayı ilk günkü gibi sıcak tutarlar...
...
Kadınlar kitap gibidir;
Korsanları hemen piyasaya çıkar...
...
Kadınlar sigara gibidir;
Zararlıdır ama bırakması zordur...
Kadınlar otomatik kapı gibidir;
Ne zaman çarpacağı belli olmaz ve her alışveriş merkezinde bulunur...
...
Kadınlar bebek gibidir;
Önce konuşmasını istersiniz, sonra susmasını...
...
Kadınlar reçete gibidir;
Karmaşıktır, anlaşılması zordur, ama mecbur kalırsınız...
...
Kadınlar trafik canavarı gibidir;
Bir anlık dalgınlık hayatınıza mâl olur...
hayata dair...
Gerçek mutluluğun, zirveyi nasıl ölçtüğünüze bağlı olduğunu bilmeden, herkesin dağın zirvesinde yaşamak istediğini öğrendim...
...
Yeni doğmuş bir bebeğin, o minik elleri ile babasının parmağını sıktığında, aslında babasını ebediyen kapana kıstırdığını öğrendim...
...
Ancak bir insanı yerden yukarı kaldırmak için yardım ettiğinde, birisine yukarıdan bakma hakkının olduğunu öğrendim...
...
Ey insanlar, sizden ne çok şey öğrendim...
Ama bu öğrendiklerimi bir bavul içinde saklasaydım, hiçbir faydası olmayacaktı ve mutsuz ölecektim...
(...Johnny Welch)
tuzaktan kumanda...
(...TRT1 - Stadyum)
ERDOĞAN ARIKAN: G.Saray-Arsenal UEFA Kupası finalinin son dakikasındaki frikiği Hagi değil sen attın... Neden?...
HAKAN ŞÜKÜR: Çünkü benim frikik oranım Hagi’den iyi...
ERDOĞAN ARIKAN: Nasıl yani?...
HAKAN ŞÜKÜR: Ben hayatımda bir kere frikik attım, gol oldu... Yüzde 100 ortalama ile oynuyorum yani...
hadise bitmiştir...
TRT Hadise’yi kullandı.
Hadise’yi basın kullandı.
Basını Hadise kullandı.
Turkey-Hadise-Düm Tek Tek, Handırıd Sevınty-seven poynts.
Gud bay Maskov.
Hadise, kapanmadan bitmiştir.
Hem hadise bu yıl var. Seneye yok.
Siz Bülent Özveren’i nasıl buldunuz? Onu söyleyin bana.
Neme gerek birincilik.
Bizimkisi eğlencelik.
Yaşasın gençlik.
Bir tarafta Özveren, bir tarafta Cindoruk.
Umurumda mı dünya.
Onlar var ya.
(...Mustafa Koç - OkurYazar)
bizimkiler
Bir gazeteci arkadaşımız annesiyle birlikte Azerbaycan’a gitmiş...
Bakü’de arabayla seyir halindeler, yalnız Azerbaycan’da cezalar yüksek ve kanunsuz her şeye ceza kesiyorlar...
Arkadaş bunu bildiği için, “Anne kurallara uyalım... Kemerini bağla da ceza ödemeyelim...”
Nihayetinde bir trafik polisi çevirmiş bunları... Bakmış her şey nizami...
Biraz da kızarak söylenmiş;
“-Utanmir misen, üç kuruş için anneni bağlirsen...”
söz der ki
“-Başarının mutluluğu; gidiş yolunda çektiğin acıların miktarı kadardır...”
(...Hayatı bir cümleye sığdırırken ettiği müthiş S.Ö.Z.leri)
temel’in yeri
İş hanında 5-6 kişi bir dükkana para kasası taşıyor...
Ama adamlar kan-ter içinde, daha kolay taşımanın türlü yollarına başvuruyor...
Hepsi arkasına geçip itmeye çalışıyor, olmuyor... Altına paspas koyup kaydırmaya çalışıyorlar yok...
Adamları seyreden çaycı Temel, “Cık... Cık... Cık...” diye biraz da acıyarak söyleniyor;
“-Bu kasaları niye tekerlekli yapmazlar ki?...”
bir film diyaloğu!
-Bu kadar kurşuna nasıl dayanabiliyorsun?...
“-Ben bir fikirim ve fikirlere kurşun işlemez...”
(...V For Vendetta filminden)
iğnelik
>> ÖRÜMCEK AĞI
Çözümsüzlük özürlü,
Mes’eleler gördüğüm...
Açılmıyor bir türlü,
Kilitlenmiş kördüğüm!
Hileye boyun eğmiş,
Denge yitmiş böylece...
İngiliz eli değmiş,
Giriftleşmiş bilmece!
Bölge örümcek ağı;
Kılı kırk yarıyoruz...
Avrupa’nın çaldığı,
Barışı arıyoruz!..
> (...Sefa Koyuncu)
Söz Market
söz der ki
“-Kadınlar güzel olduklarıyla ilgilenmez, kimden güzel olduklarını merak eder...”
(...Çıtayı iyice yükseklere çakarken ettiği müthiş S.Ö.Z.leri)
tuzaktan kumanda
(...KANALTÜRK / Medyatik)
YÜKSEL AYTUĞ: 1992 yılında Mersin’de DYP’den milletvekili adayı oldunuz ve kaybettiniz...
ERMAN TOROĞLU: İyi ki kaybettim. Bizde siyaset hâlâ padişahlık. Bir lider geliyor, öle ki kurtulalım.
bir film diyaloğu!
“-Üzülme, dudaklar sussa da kalbin yüz dili vardır...”
(...Ulak filminden)
kadınlar & erkekler
(...Mükemmel bir koca nasıl olur... Burcu Yıldırım’dan)
> Evlilik yıldönümünden önce, “Hadi seç şurdan hediyeni, şimdi benim aldığımı beğenmezsin” demez...
...
> Kapı kollarının ve mobilya kenarlarının dilek ağacı olmadığını bilir, kıyafetlerini asmaz...
...
> Çoraplarını attığın yerlerden kokularını takip ederek bulmaz...
...
> Duş alırken banyo takımlarını kaldırır ve sulara boğmaz...
...
> Kirli çamaşırlarını banyoya kadar getirebildiğine göre kirli sepetinin üstüne değil içine koyabilir...
...
> Özenle ütüleyip katladığım çamaşırlarını alttan birini çekip devirmez ve sonra “Burasını hiç düzlemiyor musun” demez...
...
> Senden yardım istediğimde, “Bana söyleyene kadar şimdiye yapmıştın” demez...
...
> Ara sıra “Eline sağlık, bu sana çok yakışmış, teşekkürler, bugün neler yaptın” ve hatta çok ileri gidiyorum “Seni seviyorum” der ...
...
> Alış verişe gittiğimizde mağaza önüne gelince sigaranı yakıp, hadi sen gir işini hallet ben burada bekliyorum demez...
...
> Benim de acıkan, yorulan, uyuyan bir insan olabileceğimi ve robot hizmetçi olmadığımı anlar...
temel’in yeri
Temel’le Dursun uçakla Trabzon’a gidiyormuş...
Derken bir gürültü ve peşinden bir anons;
“-Motorlarımızdan biri patladı, Trabzon’a inişimiz 1 saat kadar gecikebilir...”
Bir süre sonra bir gürültü ve bir anons daha;
“-Motorlarımızdan ikincisi de patladı... Trabzon’a inişimiz 2 saat kadar gecikebilir...”
Derken üçüncü ve dördüncü...
Dördüncü anonstan sonra Temel, Dursun’a dönmüş,
“-Bak gör... Bu gidişle Trabzon’a hiç inemeyeceğiz...”
hayata dair
> Bir kafanın bilgeliği bir de kalbin bilgeliği vardır...
> Bir kere beyefendi olan, her zaman beyefendidir...
> Dil, pek çok doğal olayları tarif edebilecek kadar güçlü değildir...
> Her şeyin yüzeysel bir bilgi olduğunu söylemek hiçbir şey bilmemek demektir...
> Hiç kimsenin kendisinden başka düşmanı yoktur...
> Kazalar en düzenli ailelerde bile meydana gelir...
> Küçük şeyler hayatın toplamını meydana getirir...
> Sevgi ne birden var olur, ne birden yok olur... (...Charles Dickens)
bizimkiler
(...Bizimkiler’in uluslararası bombaları)
Emir Öcal ve Nazım Kara Hannover’de son kalan bozuk 5 euroyu harcamak için havaalanında markete giriyorlar. Tam 4.99’a denk getirip kasaya geçiyorlar.
Etiketlerdeki fiyatlara kdv dahil olmadığı için kasiyer 5.75 istiyor. Geriye dönmekten utanıp kağıt 10 euro veriyorlar. Para üstü de 4.25 gelince ceplerinde bir avuç demir para ve iki tane işe yaramaz gofret ile kasadan ayrılıyorlar.
Tekrar bunları da harcamak için üst kattaki markete gidiyorlar. Orada dokuz buçuk rakamına kendilerini ayarlamak için bir öncekinin iki katına yakın denk getiriyorlar.
Meğer öncekilerde kdv düşükmüş, bu defa da 11.75 tutunca 20 euro verip, para üstünü de ceplerine paylaşarak bir an önce uçaklarına koşuyorlar.
...
Esra Banu Kahveciler Milano’da taksi şoförüne euro yerine yanlışlıkla 10 TL veriyor...
Şoför de aldığı parayı euro zannederek Esra’ya 3 euro para üstü veriyor.
Halen birbirlerini arıyorlar...
...
Ömer Faruk Görün New York’ta telefonu şarj edecek... Ama fiş uçları oranın sistemine uymuyor. Acilen de evi araması gerekiyor.
Fişin bittiği yerden kabloyu koparıp, kablonun iki ucunu açıp prize takıyor.
Tabii 220 voltu 6 volta düşüren regülatörü kestiğinin farkında değil.
Sonucu kendisi şöyle anlatıyor:
“-Puf diye bir ses duydum, sonra telefonun içinden duman çıktı!”
iğnelik
MOLDOVA
İleri Avrupa’nın,
En fakiri Moldova...
Ensesinde insanın,
İflâs etmiş bir da’va!
Kızıl enternasyonal,
Yine eli kanlıydı...
Kişinev’de liberal,
Direnişi şanlıydı!
Güçleniyor gereken,
Hür irâde hür bakış...
Komünizme rest çeken,
Kahramanlara alkış!..
(...Sefa Koyuncu)
Söz Market
Dünyayı daha iyi, daha sevgi dolu bir yer yapmak için neler yaptığımızı düşünmek için en uygun zaman günün sonudur...
Geceler boyunca aklımıza hiçbir şey gelmiyorsa, dünyayı daha iyiye doğru nasıl değiştirebileceğimizi düşünmek için de uygun bir zamandır bu...
Öyle çok büyük boyutlu şeyler yapmamıza da gerek yoktur; var olan basit şeyler üzerinde bir şeyler yapmak da yeterlidir...
Etmediğimiz bir telefon, yazmayı ertelediğimiz o not, takdir etmediğimiz o iyilik...
İş sevgiyi vermeye gelince fırsatlar sonsuzdur ve bunu hepimiz yapabiliriz...
(...Leo Buscaglia)
başka arzunuz?
Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan, Karabağ sorununa çözüm bulma çalışmalarına ilişkin olarak, “Eğer, Türkiye, sorunun çözümüne yardımcı olmak istiyorsa sürece karışmaktan kaçınmalı” demiş.
Nasıl isterlerse öyle olsun.
Sınır da bizim sınırımız zaten. Açmayız olur biter.
Amerika karışıyor. Rusya karışıyor. Neymiş efendim. Türkiye karışmayacakmış.
Türkiye, ne yapsa kimseye yaranamıyor. Yaşananları gördükçe. İnsanın ne haliniz varsa görün diyeceği geliyor.
Böyle komşuluk, böyle kardeşlik mi olur?
(...Mustafa Koç / Okur - Yazar)
temel’in yeri
İstanbul’a yeni göçen Temel, karısı Fadime‘yi de almış, sinemaya gitmiş...
Kuyrukta beklerken insanlar;
“-Romeo ve Juliet’e 2 bilet...”
“-Kerem ile Aslı’ya 2 bilet...” deyince,
Temel de parayı uzatmış;
“-Temel ile Fadime’ye 2 bilet...”
bizimkiler
(...Kızılay’ın kan bağışı kampanyası ile ilgili olarak gönüllü ‘teşvik’ programı uygulayan Canan Hanım’ın notları)
Şaşırıp da benimle konuşmaya gelen arkadaşlara, “Bende kan yok. İlaçlar kullanıyorum ama keşke ben de bağışlayabilseydim” diye üzüntümü bildirdikten sonra, karşımdaki doğrudan ezilmeye, utanmaya başlıyor...
Çetin Özcan Bey, bunlardan biri... Hiç kan bağışı yapmamış, biraz korkuyor.
Ben kan vermenin faydalarından başladım; “-Akvaryumdaki su misali vücutta kan dolaşıp durur. Saçlardaki beyazlamayı azaltır, saç dökülme hızını yavaşlatır, cildi tazeler, yaşlanma etkilerini azaltır, genç görünüme sebep olur” deyince daha fazla dayanamadı, “Peki” dedi... Ama önce Mehmet Köşker Bey, ardından Talip‘in kan verdikten sonra yüzünün bembeyaz olduğunu, hatta kısa bir baygınlık geçirdiğini öğrenince vazgeçti. Az önce o kadar uğraşmışız, razı etmişiz, bir ünite, bir ünitedir... Hemen gittim o tarafa...
Talip’e, “Yüzüne renk gelmiş, hayırdır” dedim, sevindi. Sonra Çetin Bey “Tamam gidiyorum” dedi, Yahya Bey’i de yanına alıp çıktı 5’inci kata...
Kan bağışından birkaç hoş ayrıntı daha;
Fatih Bilgi: Sabah, ilk saatlerde bağış yapanlardan... 3 ayda bir de düzenli olarak kan veriyor.
İnan Arvas: Kan vermeye gitti ama o cüssesine rağmen sadece birkaç damla kan gelince torbaya, hemşireler ‘vazgeçtik’ deyip göndermişler...
Kazım Çeliker: Hiç kimse ona böyle bir teklif ya da öneride bulunmadı.
Adnan Yaldız: Bir ünitelik torba bitince, ikincisi için teklifte bulunmuş, geri çevirmiş Kızılay ekibi... Adnan Bey hâlâ “Tüh birkaç ünite daha verseydim. Gençliğimi buna borçluyum” diye dolaşıyor.
Ali Dirlik: “Kilo verir miyim” diye sordu, “Hayır alırsın” deme gafletinde bulundum, vazgeçti... Kızılay, çok değerli AB Rh (-) bağıştan oldu. Çok üzgünüm... Ama şu saat itibariyle hâlâ 1 saatimiz var. Belki de razı ederim...
söz der ki
“-Kadınlar kendilerine koşarak geleni istemez... Gidecek kadar gücü olana da ‘Git’ demez...”
(...Kelimeleri oya gibi işlerken ettiği müthiş S.Ö.Z.leri)
tuzaktan kumanda
(...STAR - Desti İzdivaç)
EVLENECEK KADIN: Bugüne kadar pek bir yere gidemedim, beni gezdirecek, taşıyacak birini arıyorum...
EVLENECEK ADAM: Bu koca değil, sponsor arıyor kendine...
bir film diyaloğu!
“-Aşkı güzel bir an olarak da düşünebilirsin... Başlangıcı ve sonu içinde barındırır... İşte bu yüzden bir yere varma amacı yoktur...”
(...Kolera Günlerinde Aşk filminden)
iğnelik
> OB
Avrupa’nın tafrası,
Bıkkınlığa dayandı...
Osmanlı coğrafyası,
Geçmişinde uyandı!
Dünya hâlâ o şanlı,
Adâlete şaşıyor...
Yıkılmadı Osmanlı,
Gönüllerde yaşıyor!
Ta’rifsiz anlar ârif;
İş başa düştü yine...
AB’ye alternatif,
OB’yi mi kursak ne!..
>> (...Sefa Koyuncu)
Söz Market
kadınlar & erkekler
İki kadın sohbet ederken “Kocam nasıl dağınık biri anlatamam” demiş biri;
“-Aldığı bir şeyi hiçbir zaman yerine koymaz, ben de sürekli arkasında dolaşıp dağıttıklarını toplarım...”
“Ben buna fırsat vermemek için ilk evlendiğimiz gün kocamı karşıma alıp ‘Her aldığın tabağı ve bardağı kullandıktan hemen sonra yıkayıp yerine koyacaksın’ diye iyice tembih ettim” demiş öteki...
-İşe yaradı mı bari?...
“-Bilmem?... O günden beri eve gelmedi...”
hayata dair
Her şeyin bakıma, ilgiye, izlenmeye ihtiyacı vardır...
Özellikle hayatımızdaki en hassas ilişkilerin...
Ve evlilik de bir istisna değildir...
İhmal edilen bir şey olduğu gibi kalmaz, mutlaka bozulur...
(...Richard L. Evans)
temel’in yeri
Patron önündeki gazeteden sesli bir şekilde haberi okuyormuş;
“-Gömülen yaşlı kadının sağ olduğu anlaşıldı ve mezarından çıkarılarak hastaneye kaldırıldı...”
Daha sonra işçisi Temel’e dönerek, “Bu habere inanır mısın” diye sormuş...
“Evet” demiş Temel...
“Güzel” diye başını sallamış patron;
“-Bu işimizi çok kolaylaştıracak... Geçen hafta ‘Anneannem öldü’ diye izin almıştın ya...”
-Evet?...
“-Kendileri bu sabah seni ziyarete geldi...”
söz der ki
“-Aslında cahil olduğumuzu anlamak için o kadar çok şey bilmemiz gerekiyor ki...”
(...Açıklama bile yapmaya gerek duyulmayan müthiş S.Ö.Z.leri)
tuzaktan kumanda
(...CNN TURK - Nası Yani)
BEYAZIT ÖZTÜRK: Nereni beğenmiyorsun sen?...
MISS TURKEY GÜZELİ: Ayaklarım büyük biraz...
BEYAZIT ÖZTÜRK: Sıkıntı çekiyor musun ayakkabı alırken?...
MISS TURKEY GÜZELİ: Ayağımdan değil de parmaklarım üçgen olduğu için çekiyorum...
bir film diyaloğu!
-Ama orada hayatta kalamazsınız...
“-Ben hayatta kalmak değil, yaşamak istiyorum...” (...Wall E filminden)
en büyük başkan bizim başkan...
Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım, gelecek hafta yapılacak olağan seçimli genel kurulda başkanlığa yeniden aday olacağını açıklamış.
Sağolsunlar bizi bırakmamışlar.
Kupayı alamasak da.
Şampiyon olamasak da.
En büyük başkan, bizim başkan.
Çünkü...
Alex bizde, Carlos bizde, Aragones Dede bizde.
UEFA oynanacak saha bizde.
En büyük başkan, bizim başkan.
(...Mustafa Koç / Okur-Yazar)
Ayaküstü...
Erdoğan İngiltere’de konuştu.
Karabağ sorunu çözülmeden Ermenilerle nihai anlaşmaya varılamaz.
Erdoğan Ankara’da mecliste konuştu.
Karabağ sorunu çözülmeden Ermenilerle nihai anlaşmaya varılamaz.
Azerbaycanlı kardeşlerimiz ikna olmadı.
Başbakan da kalktı Azerbaycan’a gitti. Azerbaycan meclisinde konuştu.
Karabağ sorunu çözülmeden Ermenilerle nihai anlaşmaya varılamaz.
Sayın Aliyev’in gözlerine bakılırsa mesele anlaşılmış.
Ağabey-kardeş arasında olur böyle şeyler.
Ne diyelim; büyüklük bizde kalsın.
bizimkiler
Garson, “Beyefendi kağıtları alabilir miyim” deyince Cüneyt Abi şaşırmış, “Ne kağıdından bahsediyor” diye...
Dün sosyal güvenliğin düzenlediği resepsiyona katıldı Cüneyt Abi...
Ortam biraz loş ve garsonlar misafirlere tepsi uzatarak ikramlarda bulunuyor...
Cüneyt Abi birkaç kanepe atmış ağzına... Garson da minik pastaların sarılı olduğu kağıtları topluyor...
E tabii Cüneyt Abi onları çoktan yemiş oluyor...
iğnelik
TIMARHÂNELİK
Karıştırsak sepeti,
Konuşur resmî kaynak...
Avrupa siyâseti,
Öteden beri oynak!
Bu ne menem birlikse,
Ayrı telden çalıyor...
İş bizim üyelikse,
Kimi tersten dalıyor!
Biri diyor imtiyâz,
Diğeri tam üyelik...
Notasız çalıyor caz,
Makâm tımarhânelik!
(...Sefa Koyuncu)
Söz Market
“-Birçok bekleyişler; biraz daha bekleyiş olmadığı için anlamını yitirmiştir...”
(...Etmek için uzun süre beklediği müthiş S.Ö.Z.leri)
bizimkiler mavi yolculukta!
Türkiye Gazetesi’nin 40. yıl etkinlikleri Boğaz gezisiyle devam etti...
Tabii buna Genel Yayın Müdürümüz Nuh Albayrak’ın “Devamı gelecek” müjdesini verdiği sürprizleri, “Vapur Sefası”yla sürdü de diyebiliriz...
Bazı arkadaşlar, “Nedir abi onlar, Dubai mi Kıbrıs mı” diye merakını gizleyemese de, bu konuda pek bilgi alamadık...
...
“Çalışmak... Çalışmış olmak böyle anlarda güzel” diyor ve ahkam kesme işini en başta hallederek Boğaz turumuza geçiyoruz...
İsimleri atlayıp, kimseye haksızlık etmemek için genel anlamda emeği geçenlere teşekkür edelim...
...
Günler öncesinden programda aksaklık olmaması için sürekli bilgi verilmesi, servislerle herkesin ailesiyle birlikte evinden alınıp bırakılması, kısacası kalabalık sayılabilecek bir organizasyondan yüz akıyla çıkılması mükemmeldi...
“Şu da olmasaydı” diyebileceğimiz bir şeyin olmaması, hassas düşünülmüş bu motivasyon gezisini kusursuz kıldı...
...
Yani yiyecek-içecek servisi, sohbet-muhabbet ortamı harikaydı...
Ancak bugüne kadar pek çayını içmediğimiz Hasan Hocam’ın önüne gelene “Abi otur çay ısmarlayayım” demesinden işkillenmedik değil...
Zaten diğerleri gibi o da ücretsizmiş...
Bu sosyal aktivite için vapur gezisinin seçilmesi çok isabetliydi...
Çünkü yıllardır servis kullandığımızdan dolayı, vapura binmeyeli uzun zaman olmuştu...
Hatta Veli Abi o kadar unutmuş ki; iskeleden geçerken bina giriş kartını turnikeye okutuyordu...
Halime Hanım, “Üst katta içeriz” diye bir paket sigara almıştı...
Ancak her 10 dakikada bir “Vapurun hiçbir yerinde sigara içilmeyecektir” uyarısıyla hayalleri Boğaz’ın mavi sularına gömüldü...
Haa, inerken boş paketi çöpe atarken gördük o ayrı...
...
Yolculuğa çıktıktan kısa bir süre sonra vapurun aniden geri dönmesi, “Acaba iskelede birini mi unuttuk” sorularını akla getirdi...
Meğer Raşit’in kolu, kaptan köşkünde resim çektirirken dümene çarpmış...
...
Vapurda yiyecek içecek olmasına rağmen Turgay’ın simitle binmesi de merak konusu oldu...
Kadıköy’de anladık ki; martılara atmak için almış...
Tabii martıların simite rağbet etmemesi de ilginçti...
Cahit sebebini açıkladı; “Olum Kadıköy’ün martıları sosyetik, simit yemez... Sen onları Karaköy’de atarsın...”
...
Hasan’ın simit atmayı denediği martılardan birinin kafasına isabet ettirip, hayvana kısa süreli baygınlık geçirtmesi de kuşları kaçırmış olabilir tabii...
Serdar’ın vapura binerken telefonu kapatması çok fazla önemsenmedi ancak Ali’nin Kadıköy’deki Beşiktaş iskelesi yerine Beşiktaş’taki Kadıköy iskelesinde bizi beklemesi kayda değer notlardandı.
...
Neticede İsmail Yağcı Abi’nin rehberliği ile mükemmel bir gün geçirdik...
İsmail Abi Boğaz’daki tarihî yapıları anlatırken, Resul Abi beni görevlendirdi, “Git söyle de bitirince Çırpınırdı Karadeniz’i koysun” diye...
İsmail Abi gemide bu marşın olmadığını söyleyip, “Söyle de gelip gür sesiyle kendisi söylesin” notunu yolladı...
Resul Abi’nin bu teklifi kabul etmeyişi, “Hanımın yanında sesi gür çıkmaz” yorumlarına sebep oldu...
temel’in yeri
Temel parkta bir köpekle oturuyormuş... Yanına bir kadın gelip sormuş;
-Köpeğiniz ısırır mı?...
“-Hayır...”
Bir süre sonra köpek gidip kadını ısırmış... Ve Temel’e dönüp bağırmış;
-Hani köpeğin ısırmıyordu?...
“-Isırmaz ki... Benim köpeğim evde, bu Dursun’un köpeği...”
nostalji...
SORU: Genç bir Fenerbahçeli maç seyrederken babasına en çok neyi sorar?...
CEVAP: Baba, o Beşiktaşlıların elindeki ne?...
...
SORU: Fenerbahçeli genç taraftarların en çok kullandıkları cümle nedir?...
CEVAP: Bana Türkiye Kupası’nı anlatsana dede...
...
SORU: Fenerbahçeliler’in çoğu neden Türkiye Kupası’nın rengini gri olarak hatırlıyor?...
CEVAP: Çünkü kupayı en son kazandıklarında televizyonlar siyah beyazdı...
...
SORU: Arşimet bugün yaşasaydı neyi bulamazdı?...
CEVAP: Fenerbahçe’nin Türkiye Kupası’nı kaldırma kuvvetini...
...
SORU: Fenerbahçe’nin Türkiye Kupası’nı kazanması en çok hangi kitapta geçer?...
CEVAP: Rüya tabirleri kitabında...
bir film diyaloğu!
“-Kadınlar dalgalı deniz gibidir, ne tarafa gidecekleri belli olmaz...”
(...Ağır Roman filminden)
tuzaktan kumanda
(...NTV - Sade Vatandaş)
OKAN BAYÜLGEN: Seninle ilgili ‘cimri’ yakıştırmaları var?...
EMRAH: Çok zor kazanılıyor her şey, kolay değil...
OKAN BAYÜLGEN: Tamam, arkadaşlar senin için bir adet KGS kartı doldurttular. Beleş, köprüden 30 liralık geç geç dur...
iğnelik
ŞÂİRİN SUKÛTU
Muhteşem tarih gibi,
Edebiyât da gitti...
Şiirin çıktı dibi,
Gazel kasîde bitti!
Destân koşma mâniye,
‘Serbest’çe saldırdılar...
Hece aruz ne diye,
Ortadan kaldırdılar!
Türk’ün nesrini bozan,
‘Devrik’ tahta kuruldu...
Ölçülü şiir yazan,
Şâirler susturuldu!
(...Sefa Koyuncu)
Söz Market
söz der ki
“-Elinde olmayanların hayaliyle doyumsuzluğa düşersen, elinde olanları da kaybedersin...”
(...’Hımmm düşündürücü’ dedirten müthiş S.Ö.Z.leri)
tuzaktan kumanda
(...KANALTÜRK - Telegol)
SERHAT ULUEREN: Hocam siz de annenizin yanından geldiniz programa. Neler söyleyeceksiniz anneler günü için?...
AHMET ÇAKAR: Beyler bunlar vahşi kapitalizmin paranın bir yerden bir yere akmasını sağlamak için uydurduğu tezgahlardır... Ama valideye diyemiyorsun ki; “bunlar tezgahtır”....
itiraf reyonu..
(...isim: ali taşdelen ...şehir: istanbul ...yaş: kırk üç)
Birkaç işlem için bankaya giden amcam sıra numarası alma makinesinden daha imtiyazlı olabilmek adına banka kartını kullanarak bir numara almış...
Hatta kendinden bir süre önce gelmiş olan Mustafa kardeşin “Abi senin kartın var bana da bir numara al da fazla beklemeyeyim” ricasıyla isteği yerine getirip huzur içerisinde beklemeye başlamışlar...
Bankanın kalabalıklığına rağmen sıranın çabucak kendilerine geleceğinin düşünülmesinin üzerinden 45 dakika falan geçip sinirlerin tam gerilmeye başladığı sırada Mustafa’nın kendisinin aldığı numaranın ışığı yanmış, bundan 15-20 dakika sonra da amcamın numarası görüldüğünde, vezneye gelen amcam işlemi yapması için kartını görevli bayana uzatınca her şey anlaşılmış...
Bir başka bankanın kartıyla numara almış kendine ve Mustafa’ya...
İşin garip tarafı bu geçen süre içerisinde o başka bankanın kartı var ya; hep elindeymiş amcamın...
(...omer.soztutan@tg.com.tr - itiraf edin, rezil edelim)
temel’in yeri
Zengin Temel‘le Dursun
ava çıkacak... En iyi markadan, gıcır gıcır avcı elbiseleri ve tüfek almışlar...
Topu topu bir tavşan vurabilmişler... Dursun;
-Görüyor musun Temel, bir tavşan iki milyara maloldu...
“-Yine iyi, ya iki tane vursaydık?...”
bir film diyaloğu!
-İkinci sınıf bir otel odasına bile almadılar bizi... Bizden korktular...
“-Onlar senden değil ifade ettiğin şeyden korktular...”
-Onlara ifade ettiğim tek şey saç tıraşı olmam gerektiği...
“-Hayır, onlara ifade ettiğin şey özgürlük...”
(...Easy Rider filminden)
hayata dair
Yavaş yavaş hayatımın ilk yıllarına katılmış olan neşe de yok oldu...
Neşe, evet, en çok özlediğim şey bu olmuştur...
Sonraları mutlu oldum, ama mutluluk neşenin yanında güneşin yanında bir elektrik lambası gibidir...
Mutluluğun hep bir nesnesi vardır, bir şeyler yüzünden mutlu olunur, varlığı dışardan bir olaya bağımlıdır...
Oysa neşenin nesnesi yoktur...
Belirgin olmayan bir nedenle sarar seni, varlığı güneşe benzer, kendi yüreğinin ısısıyla yakar...
(...Susanna Tamaro)
bizimkiler
(...Almanya Bizimkiler’den)
Müessesemizin emektarı Halil Baba her sabah saat 8 olmadan işinin başındadır...
Sabahları gelirken komşu iş yerideki bir kadın da aynı saatlerde geliyor...
Bu karşılaşmalarda “Merhaba, iyi günler, nasılsınız” derken muhabbet iyice ilerliyor...
Bir gün Halil Baba kadına “Emeklilik ne zaman” diye soruyor...
O gün bu gündür Halil Baba kadıncağızın ne izini, ne tozunu görebiliyor...
***
Bir arkadaşımızın babasının Almanya`da yaşadığı yıllar...
Onun memleketten arkadaşı, sahip olduğu iki tane ineği, kış aylarında yem olarak verdiği kurumuş samanları yemeyince camları yeşil renkten büyükçe bir gözlük yaptırmış...
İnekler samanları yeşil yeşil görüp, taze zannetsinler diye...
kadınlar & erkekler
Sokrat’ın karısı çok geçimsizmiş... Herkes bunu bildiği için kendisine sormuşlar;
“-Bu kadına niçin katlanıyorsunuz; nasıl tahammül ediyorsunuz?...”
Şöyle cevap vermiş:
“-Binicilikte usta olmak isteyenler, en huysuz atı idare etmek zorundadır...”
iğnelik
EUROVISION
Can çekişen flora,
Baharda renkleniyor...
Lâkin kelaynaklara,
İnsanlık ekleniyor!
Hümanizm de nihâyet,
Yuvarlandı çukura...
Muâsır medeniyet,
Modern Sodom Gomora!
Televizyon eliyle,
Meşrûiyetin sonu...
‘Yurovizyon’ hâliyle,
Avrupa’nın vizyonu!..
(...Sefa Koyuncu)
Söz Market
itiraf reyonu..
(...isim: anonim ...şehir: istanbul ...yaş: orta yaş)
90’lı yılların başı... Ortaokuldayım... Köyde, annem ve teyzemlerle bahçeye gidiyoruz...
O gün Anneler Günü...
Her yer mayıs çiçekleriyle dolu... Gelincikler, papatyalar, zambaklar öyle güzel ki...
Bahçe yolundan bir buket papatya topladım...
Anneme uzattım, “Anneler Günün kutlu olsun!”
Annem, “Ben bilmem Anneler Günü filan” dedi ve ekledi;
“-A oğlum onları toplayacağına biraz yonca kırpsaydın, kuzulara verirdik...”
Aradan 15 seneden fazla bir süre geçti...
Şimdi aynı annem, bu günde aramakta biraz geç kaldığımızda bize küsüyor.
Anneler Günü’nün kapitalizmin duygu sömürüsü günü olduğuna mı üzüleyim?...
Yoksa annemi arayıp çok mutlu ettiğime mi sevineyim bilemiyorum...
(...omer.soztutan@tg.com.tr - itiraf edin, rezil edelim)
temel’in yeri
İri yarı ve aşırı kaslı bir müşteri,
tezgahtar Temel’e sormuş;
“-E.e.e... Eerrrkkkek.lller... Re.re.e.e.yonu... Ka.ka.ka.çın.cı... Ka.ka.katta?...”
Temel cevap vermemiş... İri yarı adam tekrar sormuş;
“-E.e.e... Eerrrkkkek.lller... Re.re.e.e.yonu... Ka.ka.ka.çın.cı... Ka.ka.katta?...”
Tezgahtar yine duymamış gibi işini yapmaya devam etmiş...
İri yarı adam iyice sinirlenerek aynı soruyu bir kez daha sormuş, yine cevap alamayınca kızarak uzaklaşmış...
Başka bir müşteri merakını yenememiş Temel’e sormuş;
“-Neden adama bir cevap vermediniz?...”
Temel‘in cevabı;
“-Da.a.yyak mmı... Yi... Yiye yi yim... Yaani?...”
tuzaktan kumanda
(...KANALTÜRK - Telegol)
GÖKMEN ÖZDENAK: Ersen Martin, Ricky Martin’in kardeşiymiş...
ZİYA ŞENGÜL: Doğru mu söylüyorsun?...
GÖKMEN ÖZDENAK: Tabii ki, babası aynı, annesi başka... Kardeş onlar...
AHMET ÇAKAR: Olur mu beyler, Ersen’in “Martin” soyadı annesinden geliyor...
SİNAN ENGİN: Gökmen Abi şaka yapıyor yav...
AHMET ÇAKAR: Beyler kendinize gelin, iyice sirke çevirdiniz burayı!
söz der ki
“-Düşündüğünü yapamayan insan, başkalarının düşündüğünü yapan insan olur...”
(...Kişisel gelişim kongresinde ettiği müthiş S.Ö.Z.leri)
iğnelik
İŞTE MEYDAN
Bilirim ben yaparım,
Demekle iş olmuyor...
Atıp tutmakla yarım,
Karavana dolmuyor!
Haz verse de masada,
Harman savurup esmek...
Rüzgâr varsa kasada,
Faydasız ahkâm kesmek!
Evvelâ kendini yen,
Pehlivân görsün cihân...
İş bilenin yiğitsen,
İşte sen işte meydân!..
(...Sefa Koyuncu)
hayata dair
Bize değer verenleri ağlatır, vermeyenler için ağlarız...
Bizim için hiç ağlamayacaklara değer veririz...
Garip ama gerçek...
Bir kez bunu anlasak değişmek için hiçbir şey geç değil...
Uyandığında iki seçeneğin olur; tekrar uyuyup bir rüya görmek,
Ya da uyanıp rüyanın peşinde koşmak...
Hep meşgulsen, hiç müsait olamazsın...
Hep zamanının olmadığını söylersen, hiç zamanın olamaz...
Hep “yarın yapacağım” dersen, yarın hiç gelmez...
(...Herakleitos)
bizimkiler
(...Bursa’dan atışmalar)
- İhsan Altıkardeş’in maili -
Refik bir intihar haberini telsizden alıp polis şefini aradı,
“-Abi cinayet ibaresi var mı?...”
Polis düzeltti, “Cinayet emaresi henüz yok”...
***
- Refik Fidan’ın maili -
Bursagaz’ın Basın Futbol Turnuvası’na İHA olarak gururla katılıyoruz...
Ama İhsan Abi “Hanımdan izin almam gerek” diyor...
Şimdi turnuvanın selameti yengenin vereceği vizeye bağlı...
bir film diyaloğu!
-Aslında beni tanıyanlar çok ince bir zekâm olduğunu söylerler...
“-Belli, o kadar ince ki ben göremiyorum!...” (...Kelebek filminden)
Söz Market
Hayatınızda önünüze çıkan herkesin özel bir görev ile karşınıza geldiğine emin olun.
Ve ona varlığı için teşekkür edin... Özellikle düşmanınızsa...
...
Önünüzde gelecek varken geçmişle uğraşmayın... Ama geleceği de yeni bir “eski geçmiş” yapmak için yaşamayın...
Onu şekillendirin; geçmişinizin tekrarlarından kurtulun...
...
Başınıza gelmiş ve gelecek her şeyin tek sorumlusunun kendiniz olduğu gerçeğiyle barışmayı reddettiğiniz her gün tedavi süreniz gecikecek, “yeni bir eski geçmiş” için her seferinde yeni bir adım attığınızla kalacaksınız...
...
Gerçek, düş artı zamandır...
İnanmak için görmeyi beklemeyin... İnanın ki, görebilin...
...
Dünyadaki en büyük ekonomik gerçek mutluluktur...
Ekonomi’nin tanımı mutluluktan başka bir şey değildir... Her zaman iyi bir ekonomist olun...
...
Düşleyin, düşleyin, düşleyin... Düş, var olan en gerçek şeydir...
(...Stefano Elio D’anna)
itiraf reyonu...
(...isim: maksoy ...şehir: zonguldak ...yaş: yirmi beş)
Bizim mesai saatimiz 13.00’te başlıyor.
Bana, “Sen bu sesle kargadan bile randevu alamazsın” diyen müdürümüz 13.10’da personel kontrolüne gelir, 13.30 ya da 14.00’e kadar ofiste bekler, ekip tamamlansın diye... Ben de geç kalırım genelde...
Önce montumu ve çantamı lavaboya koyar, erken gelmiş görüntüsü verir, sanki binadaymışım ama başka işleri hallediyormuşum gibi davranırım...
Buradan sesleniyorum sevgili müdürüme, son bir aydır mesai saatini tutturamadım...
Her gün geç geliyorum...
Ne yapayım sabaha kadar bilgisayar başında oyun oynamaktan, ya da sohbet etmekten sabahları uyanamıyorum...
Her erken geldiğimi sandığınız günlerde lavaboyu kontrol ederseniz çantamı ve montumu görebilirsiniz...
eczanemin günlüğü...
Bir ilaç firması, Türkiye genelinde eczacıların başından geçen ilginç olayları toplamış ve “Eczanemin Günlüğü” ismiyle kitap haline getirmiş...
Dün bu gerçek hikâyelerden birini vermiştim, bunlar da diğer trajikomik hikâyeler...
...
İ.S.K.İ.
Eczanemizin vitrininde anlaşmalı kurumların adı yazar.
Bunların arasında İ.S.K.İ. ve yeşil kart da bulunuyor. Bir gün müşterilerimizden biri elinde makbuzla gelip su parası yatırmak istediğini söyledi.
“Burası eczane” dediğimde “Olabilir ama kapısında İ.S.K.İ. yazıyor” diye beni azarladı.
Bir başka seferinde ise hastalarımızdan biri bizden yeşil kart almak istedi.
Gerekçesi aynıydı, kapıda yeşil kart yazması. (...Çelen Eczanesi-İstanbul)
...
ŞİFRE
Bir gün eczaneme yaşlı bir teyze geldi. Kan sulandırıcı bir aspirin istedi.
Ben de hem çok hem de ucuz olması nedeniyle Aspirin 300x100 tablet önerdim.
“Bak teyzeciğim bu kapağa sol elle bastırıyorsun, 1-2-3 çevir, hop açıldı!” diye göstererek ilaç kapağının açılışını gösterdim. Teşekkür edip ilacı aldı ve gitti.
Bir saat sonra falan kalfam “Bir hasta seni arıyor” diyerek telefonu uzattı.
Baktım biraz önceki teyze “Eczacı bey, kapağı açamıyorum” diyerek şifreyi tekrarlamamı istedi.
(...Egeli Eczanesi-İzmir)
...
KAPI SAPI
Nöbetlerden birinde müşterimiz “kapı sapı” istedi. Neden böyle bir şey istediğini sorduğumda sinirlendi.
Konuşması düzgün olmadığı için tüm iyi niyetime rağmen ne istediğini bir türlü anlayamıyordum.
Neyse ki eşim yardım etti ve müşterinin bağırsakları çalışmadığı için “kabız hapı” istediğini anladım.
(...İlker Eczanesi-İstanbul)
...
MASADAKİ İLAÇ
Eczanemize gelen yaşlı bir teyze tansiyon ilacı alacaktı. Reçetesini alıp bilgisayara girdik, bir haftalık bir ilacı var gözüküyordu.
Oysa teyze ilacının bittiğini, elinde kalmadığını söylüyordu. Biz de bilgisayara göre elinde ilaç olması gerektiğini söyledik. Telefonumuzla evini aramak istedi, izin verdik. Telefona çıkan kızına “Kızım masanın üzerindeki ilacı kaldır. Burada bilgisayar dedikleri bir makine var, ilacımı görüyorlar bana ilaç vermiyorlar” dedi. (...Ömür Eczanesi-Trabzon)
...
DUL KARI
Eczaneme gelen yaşlı bir amca “Dul karı var mı?” diye sorunca önce şok oldum...
Ama sonradan anladım ki hasta tatlandırıcı “Dulcaryl” istiyordu.
söz der ki
“-Beklenti olmayan çalışma; insanı zengin eder...”
(...Dudağın sadece bir tarafını ısırtan müthiş S.Ö.Z.leri)
temel’in yeri
Yargıç, sanık Temel’i sorguya çekiyormuş;
-Demek yüzüğü çalmadın, yolda buldun...
“-Evet efendim, yolda buldum... İnanmazsanız, yüzüğü düşürenin sahibine sorun...”
-Peki, sahibinin kim olduğunu biliyorsun da, yüzüğü götürüp niçin ona vermedin?...
“-Verecektim ama... İçindeki yazıyı görünce vazgeçtim...”
-Ne yazıyordu yüzüğün içinde?...
“-Efendim ‘ebediyen seninim’ yazıyordu...”
bir film diyaloğu!
“-Önemli olan silahı kimin keşfettiği değildir... Önemli olan tetiği kimin çektiğidir...”
(...The Edukators filminden)
iğnelik
> PARALAR
İşi zor bîçârenin,
Tutsa da kuyruğu dik...
Sosyal parametrenin,
Bir tarafı hep eğik!
Kuru ekmek lokanta,
Aradaki mesâfe...
Hava atıyor kanta,
Sözüm ona neskafe!
İktisâdi sistemin,
Odağında para var...
Parası yoksa kimin,
Sistem onu paralar!..
> (...Sefa Koyuncu)
Söz Market
Yüzündeki sivilcelerden yakınan bir bayan müşterimiz, tavsiye üzerine bir doktora yazdırdığı karışım reçetesi ile eczanemize geldi.
Karışımı ertesi gün hazırlayıp teslim ettik. Bir hafta sonra geri geldi ve aynı reçeteyi uzatıp “Bu sefer karışımın ölçüsünü tam ayarla, geçen seferki gibi olmasın” diyerek ilacı bir önceki gibi hazırlayıp verdik. İlacı kullanan kadın tekrar reçetesiyle geldi ve “Arkadaşım bunu bir hafta kullanmış; bütün sivilceleri geçmiş. Oysa bende hiç etkisi yok bunun! Siz bunu doğru düzgün hazırlamıyorsunuz” diye çıkıştı.
“Hanımefendi sizin yüzünüzde hiç sivilce kalmamış ki” dedik. Kadın da “Zaten yüzümde sivilce yok, sivilce göğsümde” dedi.
“İyi de sivilce göğsünüzde ise neden yüzünüze sürüyorsunuz?” deyince kadının verdiği cevap,
“Ne bileyim, hiç söylemediniz ki!”
(...Baraj Eczanesi-Ankara)
temel’in yeri
Temel, yeni dairesini arkadaşı Dursun’a gezdiriyormuş...
Yatak odasına girdiklerinde, Dursun duvarda asılı kocaman bir gong görünce sormuş:
-Bu ne böyle?...
“-Haa o mu?... O benim çalar saatim...”
-Aaa?... Ama bunun üzerinde gösterge yok... Nasıl anlıyorsun saati?...
“-Bak şimdi seyret...”
Temel gongun yanında asılı duran çekici almış... Var gücüyle vurmuş...
O anda duvarın öteki tarafından komşunun sesi duyulmuş:
“-Allah cezanı vermesin herif... Saat gecenin ikisi...”
SÖZ’ün gelimi
Ekonomik krizin çözümüne fıkra tadında bir hikaye... Emine Yazıcı’dan...
Mevsim yaz, aylardan Ağustos...
Riviera kıyısında küçük bir kasaba, yaz sezonu ancak yağmur yağıyor, yani kasaba bomboş, herkesin borcu var ve kredi ile yaşıyorlar...
Şans eseri otele zengin bir Rus geliyor ve resepsiyona 100 dolar bırakıp, odaya bakmaya çıkıyor...
Otel sahibi parayı hemen alıp, kasaba olan borcunu ödüyor...
Kasap, 100 doları hemen kaparak toptancıya olan borcunu vermeye gidiyor...
Toptancı büyük bir sevinçle parayı alıp, kriz nedeniyle kredili hizmet veren son defa görüştüğü kadına götürüyor...
Kadın parayı alıp aynı otele giderek oraya olan borcunu ödüyor...
Ve o anda Rus müşteri odadan geri dönüyor ve odayı beğenmediğini söyleyip 100 dolarını geri alarak kasabayı terk ediyor.
Rus müşterinin bu ziyaretinden somut olarak hiç para kazanan olmuyor...
Ancak tüm kasaba borçlarından kurtuluyor ve geleceğe ümitle bakıyor...
bizimkiler
Emin, Fatih, Serdar halı sahaya maça gidiyor...
Emin şoför Fatih yanında, Serdar arkada...
Bu sırada trafik polisi rutin kontrollerinden birini yapmaktadır...
Durdurur ve şoföre “Ehliyetinizi görebilir miyim” diye sorar...
Emin elini cüzdana atar, Serdar arkadan mırıldanır,
“-Eyvaaah, benim ehliyet gazetede kaldı...”
hayata dair
Dünyaya bakma biçimimiz aslında bizim kim olduğumuzdur...
Dünyaya güzel bir bahçeden bakarsanız her şey neşeli gözükecektir...
Yüksek bir platoya tırmanırsanız yağma ve cinayet görürsünüz...
Doğruluk ve güzellik bakanın gözündedir...
Ben her şeyi anlamaya çalışmaktan çok uzun zaman önce vazgeçmiştim... (...Bob Dylan)
söz der ki
“-Üzülmek; yarın çıkılacak yolculuğun azığını bugünden yemektir...”
(...Sırf bu konuda da etmiş desinler diye söylediği müthiş S.Ö.Z.leri)
tuzaktan kumanda
(...STAR - İzdivaç)
EVLENECEK KADIN: Beni görmeyi öncelikle ne için istediniz?
EVLENECEK ADAM: Baktım televizyondan... Bu kadın iş yapar dedim...
bir film diyaloğu!
-Ben hiç yalnız bırakmayacaktım seni... Ama sevgini gösteremedin...
“-Seni hak etmediğin kadar seviyordum...” (...V For Vendetta filminden)
iğnelik
> ÇIKIŞ YOLU
Dört mevsimi bir anda,
Yaşayan bu ülkede...
Mes’ûliyet insanda;
Değil dağda tepede!
Bilinirse kıymeti,
Toprak herkese yeter...
Vermiş Allah nimeti,
Kan damlasa can biter!
Belirleyip kolunu,
İş adamı olmalı...
Herkes çıkış yolunu,
Aramalı bulmalı!...
>> (...Sefa Koyuncu)