19 Mayıs 2010 Çarşamba
Söz Market
tuzaktan kumanda
(...STAR - Ana Haber)
ANONS: Makine Mühendisi olduğu halde Türkiye’de tavuk döner ustası olarak çalışan Nijeryalı Mike...
UĞUR DÜNDAR: Döneri nasıldır bilmiyorum ama Türkçesi pek çok televizyon spikerinden daha iyi!...
bizim ora
Bugün “he” desem,
sabah toyumuz olar..
Osmantan Erkır ile ayrıldıgdan sonra adı Azerbaycanlı iş adamı Rza Zerrabla birlikde çekilen Türk müğenni Ebru Gündeş, yeni açıglamaları ile gündemi meşğul etmekdedir...
Lent.az-ın melumatına göre, Zerrab’ın onun fanatik heyranı olduğunu bildiren Gündeş, yahın çevresine bunları deyir:
“Rza 5 ildir heyranımdır. Sürekli olarag evlenme teklif edir... Bu gün “he” desem, seheri gün toyumuz olar... Onun mene heyran olduğunu bilmeyen yohdur. Amma mena garşı heç bir şey hiss etmirem”...
(...Azeri Yeni Müsavat haberi)
Temel’in yeri
Kekeme Temel: “Du du duydum ku... Ba ba bana... Yar yar yardım edebilir mişsiniz?...”
Doktor: Evet... Koltuğa oturun ve rahat olun... Derin bir nefes alın ve 10’a kadar sayın...
Kekeme Temel : “Bir... İki... Üç... Dört... Beş... Altı... Yedi... Sekiz... Dokuz... On...”
Doktor: Güzel, artık kekeme değilsiniz... Şimdi biraz daha konuşun ve bundan sonra hep rahat olun...”
Kekeme Temel : “Harika bir şey, hiç takılmadan konuşabiliyorum... Teşekkür ederim doktor...”
Doktor: Terapi ücreti 500 milyon lira...
Kekeme Temel : Ne ne ne... Ka ka kadar?...
Söz der ki;
“-Gelecekle ilgili korkular, geçmişle ilgili örneklerden oluşur...”
(...E müthiş S.Ö.Z.leri)
bizimkiler...
TGRT FM’den ekonomi uzmanımız Adnan Abi’ye bağlanacaklar...
Telefona Yazıişleri Müdürümüz Bülend Abi çıkar ve Adnan Abi’ye bağlayacağı telefon için dahilisini sorar...
Ancak Adnan Abi (Ne alakaysa) yaşını soruyor sanır ve olaylar gelişir;
BÜLEND ABİ: Adnan Bey telefonunuz kaç...
ADNAN ABİ: 61 abicim...
BÜLEND ABİ: Kaç 61 abicim...
ADNAN ABİ: E 1861 olacak değil ya, 1961 tabii ki...
bir film diyaloğu!
“-Düşler kendi kendine gerçekleşmezler... Peşinden koşmak lazım...”
(...Carlito’nun yolu filminden)
hayata dair...
Kimi zaman çocukluğumuzun bir noktasında birisinin bizi kenara çekmesinin, uzun bir değnekle, sanki duvara asılı bir coğrafi harita varmış gibi hayatımızın gelecek günlerini bize göstermesinin ne kadar güzel olacağını düşünürüm...
Bir tabureye oturur, çenemizi havaya diker, bize bu en gizemli topraklara girmek için en güvenli yolun hangisinin olduğunu anlatacak olan beyefendiyi dinlerdik...
Neden kimse bize dikkat edilmesi gerekli noktaları haber vermiyor?...
Buz şurada incedir, orada daha kalındır, ilerle, kap, geri gel, dur, girme...
Neden yapılmamış hareketlerin, söylenmemiş sözlerin ağırlığını beraberimizde taşımak zorundayızdır...
Vermediğim o öpücüğün?... Kucaklamadığım o yalnızlığın?...
Neden doğduğumuz andan itibaren bu olağanüstü bulanıklık içinde yaşarız?...
Her şey ebedi gibi görünür, irademiz “ben” denen o küçük ve karmaşık nokta üzerinde egemenliğini kurmuştur, biz de büyük bir hükümdar gibi ona saygı gösteririz...
Aslında söz konusu olanın bir operet prensi, maymun iştahlı, nazlı, yönetmek ve yönetilmekten aciz, kendi sınırlarının dışında bir dünya göremeyen biri olduğunu anlamak için gözleri bir an için açmak yeterlidir. (...Susanna Tamaro)
iğnelik...
LÂFLA OLMAZ
Vay efendi demek sen,
Dürüstsün fevkalâde...
Söz dışarı Meclis’den,
İddian alelâde!
Evvelemirde partin,
Millete kuyu kazar...
Anlayamadık niçin,
Hemen istidâ yazar!
Herkes bilir pekâlâ,
Dürüstlük lâfla olmaz...
Mahkemeci ukalâ,
Boş sözle heybe dolmaz!
(...Sefa Koyuncu)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder