30 Mayıs 2010 Pazar

Söz Market



Türkiye; sırlar odası, üstü kapalı komplo cenneti, suikastlar faili meçhul cinayetler sesini çıkartmaya korkan komünistler sosyalistler. Ülkeyi yöneten görünmez faşistler ülke hainleri. Binlerce şehit, acı çeken milyonlarca aile.
Evet, arkadaşlar Türkiye’yi eğer bir sözlüğe kelime olarak koysalar karşısında bunlar yazardı şüphesiz. Nerde o Kemalist akım, nerde Türklük ruhu, nerde şimdiki Türkiye. Türkiye aslında bir karamboller ülkesi, şimdiye kadar yapılan tüm yanlışlar bir şekilde bir karambolün eseri.
Evvelden beri söylenir “Türk’ün Türk’ten başka dostu yok” diye. Bu kelimeyi herkes akıllıca düşünmeye kalksa belki bu kargaşa sona erer. Bugün dünya birçok bilimsel şeyi tartışırken, Türkiye hâlâ türban konuşuyor.
Anayasa tartışılıyor, 30 yıldır PKK denen çapulcularla boğuşuyor.
Türk Kürt sorunu diye bir şey çıkartılmış ve biz onunla oyalanıyoruz. PKK gibi 100-200 belki 1000-2000 çapulcu binlerce genç fidanımızı acımasızca toprağa gömerken 70 milyondan fazla nüfusa sahip olan Türkiye 30 yıldır bu salakça sorunu çözmekle uğraştı. Aslında tam olarak uğraştı da sayılmaz sadece öyle görünmeye çalıştı. Eğer gerçekten uğraşıyor olsaydı parlamentoya kadar giren PKK’ya bir dur derdi.
Adam gidiyor dağda yaşıyor. Geliyor kardeşimizi vuruyor sonra bir kulpuna uydurup parlamentoya giriyor. Bunlar bebek katili, şehit katili, ana baba bacı katili. Bunlara masum yok mazlum yok, bunlara vicdan yok namus yok. Ve en acısı bunlara dur diyen yok. NATO’ymuş AB’ymiş girmemiz lazımmış bilmem neymiş. Avrupalılar bizi peşinden koşturuyor. Hepsi bizim sorunlarımızı çözmek için yardım ediyormuş. Pehh!!. Sen gel burada ortalığı karıştır ondan sonra biz sorununuzu çözeceğiz de. Amerikan’ı Rus’u İngiliz’i Yunan’ı topunu tüfeğini, gemisini şilebini aldı geldi ne oldu?
Arkasına bakamadan ‘Geldikleri gibi gittiler’. 100 yıl öncesinde böyleydi de şimdi ne değişti? Neden şimdi Atamızın o güzide sözünü kendimizde o gücü bularak söyleyemiyoruz. Aslında cevabı açık. 100 yıl önce kafalarına vurduğumuz Osmanlı sillesi onların akıllarını başlarına getirdi. Kaleyi dıştan yıkamıyorsan içten bitireceksin. Tıpkı bir Truva Atı gibi ülkemize dost olarak girip faşist emellerine bizi alet ederek yok etmeye çalışmaktadır. Ve bunu bizim gözümüze soka soka yapması da ayrı bir utanç kaynağı.
Senin babanı ananı kardeşini bacını gözünün önünde kurşuna dizer ve sen bunu bile bile bir şey yapmıyorsan (yapamıyorsan değil) işte bizim şu an içinde bulunduğumuz durumla aynı kefedesin demektir.
(...Tuncay Şahin’in değerlendirmesi)


kredi kartı sözlüğü
Son ödeme tarihi: Kartı veren bankacıların ödeme yapılmaması duasını yaptıkları en son gün.
Toplam harcama tutarı: Kimin kimi harcadığı tartışma konusudur. Toplam harcama miktarı ne kadar artmışsa, bankanın mudisini harcamasına o kadar yaklaşılmış demektir aslında.
Asgari ödeme tutarı: Kartı veren bankanın gel gel yapma hali. Asgari tutarı ödeyerek borcun biteceğini sanan saflara yönelik katakulli. “Mudi, ne kadar ödeme yaparsa borcu bitmez?” formülüyle hesaplanmış miktar.
Limit aşım ücreti: Yolunmakta çok ısrar eden, aşırı kaşınanlardan seve seve alınan ekstra kaşıma ücreti.
Gecikme faizi: Bankacı esnafının geçim kapısı. Kart sahibi bankanın NBA tabiriyle double-double yapma hali.
Kredi kartı kullanım ücreti: Plastik kart kirası. Kart santimetrekare olarak ölçülür, rayiç bedelle çarpılarak elde edilir.
Son geçerlilik tarihi: Yeni kartın postadan çıkacağı son gün.
Chippara, bonus, milpuan: Formatı farklı sus payı. “Müşteriyi fazla sağmışız” düşüncesiyle dağıtılan devede kulak geydirme iadesi.
Hesap ekstresi: Ayrıntılı yolunma belgesi.


bizimkiler
Şifa Yemek’in Genel Müdürü Fahri Yükseldi anlatıyor; Afyon Bolvadinli kahramanımız iş için İstanbul’a gelmiş... Hamama gidecek ancak erken olduğu için yalnız olmaktan çekiniyor... Görevliye soruyor; “-İçeride yunan var mı?...”
Adam anlamamış tabii, tekrarlamış “Yunan var mı yunan?...”
Olay uzayınca sinirlenmiş hamamcı;
“-Ne Yunan’ı ne Rum’u kardeşim, gireceksen gir...”


alkol
Bursa’da 109 promil alkollü bir sürücü, trafik kontrolü yapan polis memurunun ayağını ısırıp kıyafetlerini parçalamış.
Alkol... Cebi boşaltır. Kafayı döndürür. Kanı sulandırır. Mideyi bulandırır. Trafiği karıştırır. Polisi ısırtır. Velhasıl eve geç dönersiniz. Hoş hiç dönemeyenler de az değil.
(...Mustafa Koç/Okur-Yazar)


söz der ki
“-Sevdiğine bağlı kalmak için zorlamak, ihanetin en büyüğüdür...”
(...Sebepsiz yere ettiği müthiş S.Ö.Z.leri)


tuzaktan kumanda
(...KANAL D - Beyaz Show)
BEYAZIT ÖZTÜRK: Hayallerin peşinde koşmak lazım... NBA’de oynayan Mehmet Okur, ondan sonra da Hidavent hayallerinin peşinde koştu.
AHMET ÖZHAN: Hidayet olmasın o dediğin?...
BEYAZIT ÖZTÜRK: Ya Hidayet Türkoğlu da onu ben kısaca Hidavent diyorum. Nihavent gibi benim için o. Bir makam niteliğinde...

bir film diyaloğu!
“-Ama aşk haftada iki günken harikaydı...”
(...Bana Şans Dile filminden)


iğnelik

>> DOMUZ GRİBİ

Hasta ruh hasta beden,
Gıdâsı da fiyaka...
İnsanlığı yok eden,
Batı klinik vak’a!

Bataklık ise arsa,
Felâket yatıdadır...
Bulaşıcı ne varsa,
Kaynağı Batı’dadır!

Zehirliyor def’aten,
Virüs işin garibi...
Batı kültürü zâten,
Bir tür domuz gribi!..

>> (...Sefa Koyuncu)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Komedi