30 Mayıs 2010 Pazar

Söz Market



ayaküstü...
“Kefen giyerim, o formayı giymem” sayıklamalarıyla baş gösteren ve tıpta “Elvir Baliç Sendromu” olarak bilinen rahatsızlık; sonraki yıllar “Sergen Yalçın Sandromu”, “Emre Belözoğlu Sendromu” ve “Tümer Metin Sendromu” olarak devam etmişti...
Bu yıl da aşırı para ve hırs rahatsızlığı olarak belirtilerini sürdüren “Mehmet Topuz Sendromu”nun kurbanı olduk...
Uzmanlar diyor ki; ruh sağlığı bozulmaya başladığı zaman diğer hastalıklar gibi kendini belli etmez...
Zaten bozulması için de diğer hastalıklar gibi bir mikroba veya bir virüse ihtiyaçları yoktur...
Gün olur bir gecede bile bozulurken, gün olur zaman içinde uzmanların bile zor tespit edebileceği bir şekilde başa gelen olayların etkisiyle veya çevreden olan bitenler yüzünden kaybedilebilir...
Davranışlar değişir, uyku problemleri başlar, tutarsız laflar edilir...
Ne diyelim; her şeyin başı sağlık kardeşim...



söz der ki
“-Hayatlarımız; zaten bizim olmayan birçok şeyi kaybetmekten korkarak geçiyor...”
(...’Farkında mısınız’ diye başlayarak ettiği müthiş S.Ö.Z.leri)



tuzaktan kumanda
(...KANAL D - Disko Kralı)
OKAN BAYÜLGEN: Hayat senin gördüğün gibi tozpembe değil ki?...
EBRU GEDİZ: Hayat arı gibi Okan’cım... Ben bal dağıtıyorum, sen iğne...


temel’in yeri
Adam marangoz Temel’e gidip 3 ay sonra doğacak çocuğu için bir beşik yapmasını istemiş ve 2 milyon lira vermiş...
1 ay sonra beşiğin durumunu görmek için gitmiş ama marangoz Temel “Meşe kuruyor” demiş...
Çocuk doğmuş, adam gitmiş; Temel “Meşe tam kıvamına gelmek üzere, biraz daha bekleyelim...”
1 ay, 1 yıl, 3 yıl, 5 yıl... Çocuk büyümüş, evlenmiş... Eşi hamileymiş...
Büyükbaba adayı oğlunu çağırmış ve beşik meselesini anlatmış;
“-Git o marangoz Temel’e, selamımı söyle... Sana yetişmedi, hiç olmazsa torunuma yetişsin...”
Oğlan gitmiş, durumu anlatmış... Temel çıkarmış cebinden 2 milyon lira vermiş ve
“-Git o babana söyle, ben böyle aceleye gelemem...”



kadınlar & erkekler
(...”Erkeklik nedir” başlıklı Hande Toy tesbitleri)
Hayatına bir sürü kadın girmesi değildir...
Kimi gerçekten sevdiği ve ona ne kadar dürüst olabildiğidir...
...
Kalın bir sese sahip olmak değildir...
Nazik ve duygulu cümleler kurabilmektir...
...
Romantik bir ortamda güzel sözler fısıldamak değildir...
Her sözünün kalbinden gelmesidir...
...
Kodu mu oturtmak değildir...
Dokunuşundaki yumuşaklıktır...
...
Büyük ve ağır eşyaları kolay kaldırmak değildir...
Hayatın yükünü cesurca taşıyabilmektir...
...
Geniş omuzlara sahip olmak değildir...
O omuzlara yaslanacak kadar güven verip vermediğidir...
...
Güçlü bir vücuda sahip olmak değildir...
O vücutta nasıl bir kalp taşıdığıdır...



itiraf reyonu
(...isim: emine yazıcı ...şehir: trabzon ...yaş: bilinmiyor)

Arkadaşım, çalıştığı iş yerinden ayrılmış... Ailesine ayrıldığına dair bir şey dememiş...
Kendisi İstanbul’da yaşıyor, aile Trabzon Tonya’da...
Annesi arkadaşın iş yerini aramış, onlar da işten ayrıldığını artık orada çalışmadığını söylemişler...
O da cepten aramış ve paradoks başlamış;
-Nerdesin?...
“-İşteyim anne...”
-Yalan konuşma işten ayrıldığını söylediler...
“-O zaman evdeyim...”
-Yalan söyleme bana, nerdesin?...
“-E anne her şeyi biliyorsun, o zaman sen söyle nerdeyim ben...”

(...osoztutan@tg.com.tr - itiraf edin, rezil edelim)



bizimkiler
Bursa İHA’nın gözdesi Hakan Özer, KPSS sınavı için izine ayrılırken büroda son bombayı patlattı...
Geceden kalma gece muhabiri Mesut Güleç piknik için gündüz vakti büroya gelince muhabbete daldı;
“Beni kim yetiştirdi, ‘şıkırt şıkırt elli kare foto çekeceğime, tek karede işi bitiririm, benim hocam Orhan Ükın, Hakan değil ki”...
“Error” lakaplı “Erır Hakan” söze girdi,
“-Ben ölçü birimi miyim, beni niye örnek gösteriyorsun?...


İğnelik
SAVCIYA ALKIŞ
Türk-Kürt ayrı bilmeyiz,
Farklı değil özdeşiz...
Oyunlara gelmeyiz,
Biz Müslüman kardeşiz!

Ortak paydamız devlet,
Vatan aynı bayrak bir...
Türkçe resmî dil evet,
Ana dili serbesttir!

Neş’emiz aynı gülden,
Ortağız acısına...
Tebrik cân-ı gönülden,
Digor’un savcısına!..
> Sefa Koyuncu
sefa.koyuncu@tg.com.tr


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Komedi