10 Ekim 2010 Pazar

Söz Market




vize...
Avrupa Birliği yine yaptı yapacağını.
Bir zamanlar Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni dışarıda bırakıp Rum Kesimi’ni içeri almışlardı.
Şimdi de vize konusunda aynı tutum, aynı tavır.
Mevlam sen bizi kayır.
Sırbistan’a vize yok.
Karadağ’a vize yok.
Makedonya’ya vize yok.
Hırvatistan’a zaten çoktan kalkmıştı.
Slovenya epeydir içerideydi.
Geriye ne kaldı?
Bosna... Kosova...
Vallahi imtiyaz imtiyaz deyip duruyorlar ya.
Aha işte imtiyazın kralı.
Bombalayana var. Bombalanana yok.
Ellere var, bize yok.
Biz kim miyiz?
Benden bu kadar.
Onu da siz söyleyin.
(...Mustafa Koç/Okur-Yazar)



bir film diyaloğu
“-Sen doktorsun, ben kiralık katil... Yani bu kasabadaki en dürüst iki insan...”
(...İsimsiz Kurşun filminden)


kadınlar & erkekler
İki arkadaş otomobil fuarını geziyormuş...
Çok gösterişli bir spor arabanın önüne geldiklerinde birisi ıslık çalarak “Uff... Şuna bak olum” demiş;
“-4 saniyede 100’e çıkıyor...”
“O da bir şey mi” demiş diğeri gayet asık ve mutsuz bir suratla,
“-Benim karım biz gayet normal konuşurken ve ortada hiçbir şey yokken 2.5 saniyede çekilmez bir cadaloza dönebiliyor...”



temel’in yeri
-Çaycı Temel, tepsisinde niçin boş bardak bulunduruyormuş?...
“-Çay içmeyen misafirler için...”
...
-Temel duş yaptıktan sonra ne yapar?...
“-Islak elbiselerini çıkarır...”
...
-İstanbul Trabzon uçağında niçin film gösterilmiyormuş?...
“-Film bitince uçaktakiler arka kapıdan çıkıyorlarmış...”
...
-Temel merdivendeyken elektrikler kesilmiş...
“-İki saat mahsur kalmış...”
...
-Temel’e neden en fazla on dakika mola verirler?...
“-Daha uzun mola verirlerse ne iş yaptığını unutur...”



söz der ki
“-En büyük hatayı, sevdiğimizden korkarak yaparız... Daha kötüsünü de korktuğumuzu severek...”
(...Mızraklara karşı yürürken ettiği müthiş S.Ö.Z.’leri)


tuzaktan kumanda
(...SHOW TV-Yemekteyiz)
YARIŞMACI BAYAN: Nasıl buldunuz yemeklerimi?...
YARIŞMACI ADAM: Kendini yemeğe adamış birinin menüsü değil bu...



bizimkiler
Celal Abi, oğlunun doğumundan kısa bir süre sonra, adını “Furkan” koymak üzere nüfus dairesine gitmiş...
Gerekli işlemleri yaptırdıktan sonra, gerekli bilgileri yazacak olan memurla baş başa kalmışlar...
Ve görevli kişi de son olarak “Adı ne” diye sorunca kendi isminin sorulduğunu zannedip “Celal” deyivermiş...
Memur da çocuğun isminin “Celal” olarak konulacağını anlayarak yazmış nüfus kağıdına...
Baba oğul, “Celal” olarak geziyorlar şimdi...



hayata dair
-Hedefimiz büyük, ama basamakları küçük tutmalıyız... Yoksa ayağımız kırılır...
...
-İnsanlar önerilen formüllerden değil, yaşanan gerçeklerden etkilenir...
...
-Duygusal olmak ile duygusal zekâ sahibi olmak farklı şeylerdir...
...
-İçinden bir şey gelmeyene dışarıdan bir şey yaptıramazsın...
...
-Çok önemli sözler bile, ezbere ve sık kullanılınca kıymetsiz olur... Sözü yerinde kullanmalı, eskitememeli...
...
-Tenkitlere açık olmalıyız... Ama her tenkide göre kendimizi ayarlamaya çalışırsak kendimiz olamayız...
...
-Gerilim anlarında dikkatli olmalıyız. Belki bizim okumuz yayda durabilir ama çevremizdeki gerilmiş yaylardaki oklar durmayabilir...
...
-Genellemeler tehlikelidir. “Asla”, “Kesinlikle”, “Hep” kelimelerine dikkat...
...
-Unutmaktan üzülmemeli... Unutmayı kendime yakıştıramıyorsam, hafızayı sahiplenemiyorum demektir...
...
-Yüzey genişledikçe derinlik, meşguliyet arttıkça verimlilik azalır...




İğnelik
ÖLDÜREN CÂZİBE
Ağzımızın tadıyla,
Yaşamadık gündelik...
İnsan hakkı adıyla,
Sunuldu kepâzelik!

Cinâyet haberleri,
İnsanı ürkütüyor...
Gelir mi huzûr geri,
Burnumuzda tütüyor!

Yok sayıldı ahlâk din,
Avrupalı salladı...
Müstehcenlik dediğin,
İnsanlığın cellâdı!..

> Sefa Koyuncu
sefa.koyuncu@tg.com.tr



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Komedi