29 Mayıs 2010 Cumartesi
Söz Market
(...Kadınca sözlük, Burhan Kara’dan)
“-Sen takıl canım arkadaşlarınla...”
(...Bunu feci bir şekilde ödeteceğim)
...
“-Hayır canım, benim için masraf etme...”
(...Al onu bana çabuk, istiyorum)
...
“-Sen aslında çok iyi bir insansın?...”
(...Seni terk etmek üzereyim, hazır ol)
...
“-Şimdi seninle uğraşamam...”
(...Hepsini biriktiriyorum, birden kızacağım)
...
“-Bana en çok ne zaman kızmıştın?...”
(...Sıra bana gelince çok büyük bir koz var elimde)
...
“-Doğruyu söyle bana...”
(...Doğruyu söylersen canına okurum, inanabileceğim bir yalan söyle bana)
...
“-Şu anda ne düşünüyorsun?...”
(...Bana güzel bir şeyler söyle, kendimi şu anda güvensiz hissettim)
...
“-Çok ani oldu, bunu düşünmem lazım...”
(...Kabul edeceğim ama hemen atlamış olmayayım)
tuzaktan kumanda
(...KANAL D - Disko Kralı)
STÜDYO KONUĞU: Eda Taşpınar’ın hikayesi vardı bir de?...
OKAN BAYÜLGEN: Evet, Eda geçenlerde bir antika dükkanına girip, ‘Aaa? Buradaki eşyaların hepsi çok eski görünüyor’ demiş!..
***
(...STAR - Ana Haber)
MUHABİR: Türkiye Partisi’ni neden 25 Mayıs’ta kurdunuz?...
ABDÜLLATİF ŞENER: Bir Türk 25 Mayıs 1995’te dünyanın en yüksek tepesi olan Everest tepesine çıktı...
***
(...HABERTÜRK - Teketek)
FATİH ALTAYLI: O günler rahmetli Turgut Özal’ın ölüm yıl dönümüydü değil mi?...
BÜLENT ARINÇ: Evet 17 Nisan’dı... Geçtiğimiz günlerde yine kutlandı...
hayata dair
Bu sevda;
Birdenbire saran içimizi...
Bu narin, bu sımsıcak, bu umutsuz sevda...
Gün gibi güzel ve kabaran deniz gibi çalkantılı...
Bu sevda;
O kadar gerçek, o kadar güzel, o kadar mutlu, o kadar sevinçli...
...
Ve karanlıkta korkudan titreyen bir çocuk gibi gülünç...
Ve gecenin ortasında sakin bir adam gibi kendinden emin,
Başkalarının yüreğine korku salan, benizlerini solduran,
Dillerini çözen bu sevda...
...
Gözetlediğimiz için gözetlenen,
Yaraladığımız, ayaklar altına aldığımız,
İnkâr ettiğimiz, unuttuğumuz için,
Kovalanmış yaralanmış ayaklar altına alınmış,
İnkâr edilmiş unutulmuş,
Bu kocaman sevda...
(...J.Prevert)
bizimkiler
Cüneyt Abi; Sami Erdem’in cenazesine gitmek için hazırlık yapıyor...
“Öğle yemeğini yiyip çıkayım” demiş ve yemekhaneye inmiş...
Bu arada yemekhanede tavuk olduğu zamanlar kemikleri çöpe atmıyorlar...
Bir torbaya koyup Cüneyt Abi’ye veriyorlar, o da mahalledeki kedilere-köpeklere falan götürüyor...
O da hazırlanmış paketi alıp cenazeye gitmiş...
Cenazede paketi şoför elinden alıp “Ne var bunda” diye sormuş, “Tavuk” cevabını alınca bagaja koymuş...
Şoför torbayı sıcak görünce yemek için tuvuk aldığını zannederek torbayı büroya çıkarmış...
Marketten ekmek kola falan almış ve sofrayı hazırlarken torbayı açmış...
Hüsran bundan sonra başlamış, koşarak Cüneyt Abi’nin yanına gitmiş;
“-Abi tavukların etlerini biri sıyırıp yemiş, yalnız kemiklerini bırakmışlar...”
söz der ki
“-Bazı sessizlikler vardır, kulakları sağır yapar...”
(...”Bir şey biliyorsan konuş” dediklerinde ettiği müthiş S.Ö.Z.leri)
temel’in yeri
Dursun işşiz arkadaşı Temel’i şık bir takım elbise içinde, ağzında puroyla görünce sormuş;
“-Ne oldu yahu?.. Lotodan para mı çıktı?...”
Temel kasılarak,
“-Yoo... Mobilya ticaretiyle uğraşıyorum...”
İki hafta sonra Dursun yine Temel’i eski püskü giysiler içinde görmüş;
“-Eee... Şimdi ne oldu?... Battın mı?...”
Temel üzgün;
“-Hayır... Evdeki mobilyalar bitti...”
iğnelik
> SİHÂM-I GAZÂ
Hep ortadan hicvimiz,
Hak edeni taşlarız...
Vezinli sözle veciz,
Haşlamaya başlarız!
Olsak da tülden ince,
Vurur gösterge tona...
Kim bulut var deyince,
Ördek anlarsa ona!
Derin darbe sesinde,
Pabuç bırakmaz naza...
Eşkıya ensesinde,
Şaklar sihâm-ı gazâ!..
> (...Sefa Koyuncu)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder